Hoparlör Sistemlerinde Distorsiyon
Hoparlörler elektrik enerjisini sese çevirmeye yarayan cihazlardır. İdeal olarak girişlerine uygulanan elektrik sinyalini hiç değişikliğe uğratmadan sese çevirmeleri istenir. Ancak, pratikte bu işi yaparlarken çeşitli bozulmalar (distorsiyon) oluşur. Bunları doğrusal (linear), doğrusal olmayan (non-linear) ve zaman boyutundakiler şeklinde üç ana gruba ayırabiliriz. Her hoparlör sistemi bu distorsiyon çeşitlerinin hepsine çeşitli oranlarda sahiptir.
Bir sistemin girişine uygulanan güç artırıldığında çıkışı da aynı oranda artıyorsa bu sistem doğrusal davranıyordur. Örneğin, bir hoparlör sisteminin girişine 10 watt güç uygulandığında 0.1 akustik watt çıkış veriyorsa ve girişine uygulanan güç on katına, yani 100 watt’a çıkarıldığında çıkışı on katından farklı, yani 1 akustik watt’tan farklı bir değerde oluyorsa bu hoparlör sistemi doğrusal olmayan bir sistemdir.
1 Doğrusal Distorsiyonlar
Bir hoparlör sisteminde oluşan bozulma giriş sinyalinin seviyesinden bağımsızsa bu bozulma doğrusaldır.
1.1 Frekans Yanıtsama Distorsiyonu
Bir hoparlör sisteminin girişine çeşitli frekanslarda aynı seviyede sinyal uygulandığında çıkış seviyesi frekansa göre değişiklik gösteriyorsa buna frekans yanıtsama distorsiyonu denir. Aşağıdaki grafikte bir hoparlör sisteminin iki ayrı giriş seviyesindeki frekans yanıtsama eğrileri yer almaktadır. Yatay eksende frekans, dikey eksende çıkış seviyesi gösterilmektedir. Yeşil çizgi 1 metre mesafede yaklaşık 80dB, kavuniçi çizgi ise 90dB civarındaki iki ölçüme aittir. Görüldüğü gibi söz konusu hoparlör sistemi bazı frekanslarda daha yüksek, bazılarında daha düşük seviyede cevap vermektedir ve bu iniş çıkışlar iki ayrı giriş seviyesinde de birbirinin kopyası şeklindedir. Yani frekans yanıtsama distorsiyonu doğrusal bir bozulmadır.
1.2 Faz Distorsiyonu
Bir hoparlör sisteminin girişine uygulanan çeşitli frekanslardaki sinyaller çıkışta farklı miktarda gecikmeye uğruyorsa buna faz distorsiyonu denmektedir. Aşağıdaki grafikte yatay eksen frekans, dikey eksen ise sağ tarafta derece cinsinden gösterilmektedir. (Grafikte gösterilen hoparlör sisteminin faz distorsiyonu miktarı istisnai derecede azdır. Çoğu durumda faz sapmaları grafiğe sığmayacak kadar fazladır.) Faz distorsiyonu da frekans distorsiyonu gibi sinyal seviyesinden bağımsızdır. Dolayısıyla doğrusal bozulmadır. Ancak frekansa bağlı bir “gecikmeden” söz ettiğimize göre aynı zamanda zaman boyutunda bir bozulmadır.
2 Doğrusal Olmayan Distorsiyonlar
Bir hoparlör sisteminde oluşan bozulma giriş sinyalinin seviyesine bağlıysa bu bozulma doğrusal olmayan bir distorsiyondur.
2.1 Doppler Distorsiyonu
Bir ses kaynağı dinleyiciye doğru hareket etmekteyse dinleyici sesi olduğundan daha tiz, aksi durumda ise daha kalın algılar. Örneğin, bir trenin düdüğü tren dinleyen kişiye doğru yaklaşırken tiz, yanından geçip uzaklaşmaya başladığında nispeten kalın duyulur. Buna Doppler etkisi denir. Ses kaynağı ne kadar hızlıysa Doppler etkisi de o kadar yüksek olur.
Benzer şekilde bir hoparlör aynı anda biri alçak frekanslı, diğeri yüksek frekanslı iki sinyali birden üretirken hoparlör diyaframı alçak frekanslı sinyalin etkisiyle kullanıcıya doğru hareket ederken yüksek frekanslı sinyal olduğundan daha tiz, tersi yönde hareket ederken daha kalın duyulur. Buna Doppler distorsiyonu denir (bunun bir başka adı da frekans modülasyon distorsiyonudur). Pratikte tiz sinyalin tonunun değişimi çok hızlı gerçekleştiği için bu olay çok net olarak algılanmaz ama ses kalitesini bir miktar bozar.
Bir hoparlörün oluşturduğu ses basınç seviyesi ileri geri yaptığı hareketin boyutuyla doğru orantılı, hoparlör diyaframının yüzey alanıyla ters orantılıdır. Yani belirli bir frekansta belirli bir ses basınç seviyesi elde etmek için hoparlörün ya daha hızlı hareket etmesi ya da diyaframının daha büyük olması gerekir. Sonuç olarak bir hoparlör diyaframı ne kadar büyükse belirli bir ses seviyesinde ortaya çıkan Doppler distorsiyonu o kadar azdır.
Doppler distorsiyonu konusunda hoparlörün yapım kalitesinin, doğrusal çalışıp çalışmadığının hiç bir etkisi yoktur. Fakat elde edilmek istenen ses basınç seviyesi arttığında Doppler distorsiyonu da artacağı için sonuçları itibariyle doğrusal olmayan bir bozulma olarak sınıflandırılmasında fayda görüyorum. Doğrusal olan ve olmayan distorsiyonların azaltılma yolları ve sübjektif etkileri farklı olduğu için bu sınıflandırma önemlidir. Aşağıda bu konu daha detaylı ele alınacaktır.
2.2 Harmonik Distorsiyon
Ses hızı yayıldığı ortamın özelliklerine göre değişiklik gösterir. Örneğin, sesin ilerleme hızı suda ve demirde farklıdır. Havadaki hızı da nem, ısı ve basınç gibi özelliklere göre değişir. Bir hoparlör diyaframı ileri doğru hareket ederken önündeki hava basıncını artırır, geriye hareket ederken azaltır. Dolayısıyla girişine kusursuz bir sinüs dalgası bile uygulansa çıkışındaki dalga şekli ses hızının değişikliğine bağlı olarak aşağıda gösterildiği gibi dikleşir (buna İngilizce’de waveform steepening denir)[1].
Dalga şekli her ileri geri gidişte değiştiği için orijinal sinyal frekansının doğal katlarında (ör: 2 kat, 3 kat v.s.) yeni sinyal komponentleri oluşur. Bunlara harmonik distorsiyon adı verilir. Bu olgu hoparlörlere özgü olmayıp müzik enstrumanları gibi her türlü ses kaynağında da oluşur. Ancak, örneğin 50cm çapında bir davulun sesi 15-20cm çapında bir hoparlörle üretilmek istendiğinde diyaframın daha küçük bir yüzeyde daha büyük bir basınç oluşturması gerekir. Bu da sinyalin orijinalindekinden daha fazla dikleşmesine yol açar. Sonuç olarak, bir hoparlörün diyafram alanı ne kadar küçükse dalga şekli dikleşmesinden kaynaklanan harmonik distorsiyon o kadar fazla olur. Ancak, bu distorsiyonun duyulabilecek seviyelere ulaşmasının ancak çok yüksek ses seviyelerinde mümkün olacağı düşünülmektedir.
Hoparlörlerde harmonik distorsiyona yol açan daha önemli etkenler vardır. En yaygın kullanılan hoparlör tipi olan elektrodinamik hoparlörde aşağıdaki şemada gösterildiği gibi sabit bir mıknatıs ve kutup parçası arasında hareket eden bir bobin ve bu bobine bağlı bir koni bulunur.
Bobin ve koni spider ve surround denen iki esnek kısımla hoparlör şasisine bağlıdır. Bu esnek kısımlar bobini mıknatıs ve kutup parçası arasında hem dikey hem yatay eksende ortalamakla görevlidirler. Bir bas hoparlör konisini parmağımızla hafifçe itip bıraktığımızda koni ilk konumuna geri döner. Koniyi parmağımızla ne kadar çok itersek esnek kısımlar o kadar fazla karşı kuvvet uygular. Koni başlangıçta parmağımıza ancak hissedilecek kadar karşı kuvvet uygularken hareket sınırına yaklaştıkça karşı kuvvet giderek artar. Aynı durum tiz hoparlörler için de geçerlidir ama onların esnekliği çok az olduğu için elle hissetmek pek mümkün olmaz. Benzer durum elektrostatik v.s. hoparlörler için de geçerlidir. Hiç bir hoparlörün hareket kabiliyeti sınırsız değildir. Hoparlöre uygulanan elektrik sinyali güçlendikçe koniyi taşıyan kısımların esnekliğinin sınırlı olması, bobinin ısınması, bobinin bir kısmının mıknatıs ve kutup parçasının manyetik alanından uzaklaşması gibi nedenlerle hoparlörün girişindeki sinyali sese çevirme oranı azalır. Bunun sonucunda en basit sinyal olarak kabul edilen bir sinüs dalgasının her kısmı (örneğin, ortaları ve tepe kısımları) sese aynı oranda dönüşmez ve hoparlörünün çıkışında girişine uygulanan sinüs sinyalinin frekansının doğal katlarında harmonik distorsiyon oluşur.
Aşağıdaki grafikte Western Electric 555W (WE555W) hoparlör ile sıradan, düşük hassasiyetli bir hoparlörün girişlerine uygulanan güç ve çıkışlarında elde edilen akustik güç, ve WE555W’nin toplam harmonik distorsiyon değerleri yer almaktadır[2].
Grafikte yatay eksen girişe uygulanan gücü (W), dikey eksen çıkış gücünü (W) göstermektedir. Dikkat edilirse iki eksenin ölçekleri aynı değildir. Çıkış gücü girişe göre çok düşük olduğundan rahat görülebilmesi için dikey eksen 10 kat büyütülmüştür. Grafikteki iki hoparlörün davranışı da en düşük seviyelerde bile tamamen doğrusal değildir. Girişe uygulanan güç arttıkça doğrusallıktan daha da uzaklaşmaktadırlar. Sıradan hoparlörün girişine 2,5W güç uygulandığında 0,2W’a yakın akustik çıkış gücü elde edildiği görülmektedir. Giriş gücü iki katına, yani 5W’a çıkarıldığında çıkışı yaklaşık 0,23W’a ulaşmaktadır. Oysa hoparlör doğrusal çalışıyor olsaydı 5W girişe karşı 0,4W’a yakın bir akustik çıkış gücü oluşacaktı. Bu hoparlörün girişine uygulanan güç ne kadar artırılsa da çıkışının 0,25W’ı geçemeyeceği, bu güce ancak asimptotik olarak yaklaşacağı görülmektedir. Yani uygulanan güç artırıldığında çıkış gücü neredeyse hiç artmayacak, yalnızca distorsiyon artacaktır. Grafik daha yüksek giriş güçlerini de içeriyor olsaydı WE555W’nin çıkış gücünün de giderek benzer ölçüde yataya dönüşeceği görülecekti. Yani, WE555W sıradan hoparlöre göre doğrusala daha yakın çalışıyor olsa da girişine uygulanan güç yükseldikçe onun da doğrusallıktan giderek daha fazla uzaklaştığı görülecekti.
Çoğu hoparlör üreticisi pazarlama dokümanlarında ürünlerinin dayanabildiği azami giriş gücü ve hassasiyet bilgisine yer verir ama azami çıkış gücü bilgisine yer vermez. Az sayıda dokümanda bu bilgilerin hepsi yer alabilmektedir. Örneğin, Klipsch firması en üst modellerinden biri olan Klipschorn’un broşüründe[3] 1W giriş için 1 metre mesafede 105dB hassasiyet, sürekli 100W giriş gücü kapasitesi ve azami 121dB çıkış seviyesi bilgilerini vermektedir. Söz konusu kolon tamamen doğrusal çalışıyor olsaydı 121dB çıkış seviyesine 100W ile değil 40W giriş gücü ile ulaşacaktı.
Özet olarak, bir hoparlörün girişine uygulanan sinyal yükseldikçe harmonik distorsiyon oranı artar. Müzikte gerek kullanıcı tercihi (volume ayarı) gerekse müziğin doğasındaki iniş çıkışlara bağlı olarak giriş sinyal seviyesi geniş bir aralıkta değişir. Bazı kayıtlarda ortalama sinyal seviyesi ile maksimum seviye arasında 20dB’e varan farklar olabilmektedir. Bu da, bir hoparlöre ortalama 1W güç uygulayarak müzik dinlerken, sesin maksimum’a çıktığı anlarda 100W güç uygulanması anlamına gelmektedir. Bu durumda sesin maksimuma çıktığı anlarda çok yüksek harmonik distorsiyon oranları ortaya çıkar.
2.3 Entermodülasyon Distorsiyonu
Bir hoparlörün girişine aynı anda birden fazla sayıda sinüs dalgası uygulandığında çıkışında bu sinüs dalgalarından ve harmoniklerinden farklı frekanslarda dalgalar da oluşur. Örneğin, aynı anda biri 100Hz, diğeri 2000Hz’lik iki sinüs dalgası uygulandığında alçak frekanslı dalga diğerini modüle eder ve 2100Hz (2000+100), 1900Hz (2000-100), 2200Hz (2000+2×100), 1800Hz (2000-2×100) gibi girişte bulunmayan frekanslarda dalgalar oluşur. Doğal seslerde genellikle entermodülasyon distorsiyonlarındaki frekanslarda sinyal bulunmaz. Dolayısıyla, doğrusal olmayan distorsiyon tipleri içinde doğaldan en uzak ve rahatsız edici olanın entermodülasyon distorsiyonu olduğu kabul edilmektedir.
Hoparlör sistemlerindeki entermodülasyon distorsiyonunun oranı da diğer doğrusal olmayan distorsiyon tiplerindeki gibi giriş sinyalinin seviyesi yükseldikçe artar. Bu distorsiyonun en kolay ölçümü hoparlöre aynı anda 2 sinüs dalgasından oluşan bir sinyal uygulamaktır. Bu şekilde, hangi sinyal seviyesinde ve hangi frekansta ne kadar distorsiyon oluştuğu kolayca tespit edilebilir. Ancak, müzikte aynı anda ikiden çok daha fazla frekansta sinyal bulunduğundan gerçek ses kalitesi konusunda bir ölçüt oluşturmak istendiğinde en az 30-40 ayrı frekansta (multi-tone) sinyalin aynı anda gönderildiği yöntemler kullanılmaktadır. Bağımsız araştırmacılar tarafından bu yöntemle yapılan ölçümlerde hoparlörlerin maksimum çıkış seviyelerine yaklaşıldığında %30’lara varan entermodülasyon distorsiyon oranları saptanmıştır[4].
Aşağıdaki grafikte bir hoparlöre 300Hz ve 4kHz’lik iki sinyalin aynı anda uygulandığı durumda ortaya çıkan doğrusal olmayan distorsiyonlar gösterilmektedir. Grafikte doğrusal olmayan tüm distorsiyon tiplerinden örnekler yer almaktadır.
3 Zaman Boyutundaki Distorsiyonlar
Distorsiyon dendiğinde çoğu kişinin ilk aklına gelen harmonik distorsiyon oluyor. Fakat, kelime anlamı olarak bir sistemin giriş sinyali ile çıkış sinyali arasındaki istenmeyen her fark bir bozulma, yani distorsiyondur. Dikkat edilirse doğrusal ve doğrusal olmayan distorsiyon örneklerini içeren yukarıdaki grafiklerde yatay eksen frekansı göstermektedir. Oysa, bir müzik sinyalinin grafiğini incelersek yatay eksenin frekans değil zaman olduğunu görürüz (aslında dikey ve yatay eksenler birbiriyle yer değiştirebilir ama yaygın kullanım boyutun yatay eksende ölçütün dikey eksende gösterilmesi şeklindedir). Fransız matematikçi ve fizikçi Joseph Fourier 1822 yılında yayınlamış olduğu “Théorie Analytique de la Chaleur“ adlı kitabında ısının küp, silindir gibi çeşitli şekillerdeki nesnelerde nasıl yayıldığını incelemiş ve bazı olguların trigonometrik seriler kullanılarak frekans boyutunda daha kolay analiz edilebileceğini göstermiştir. Orijinal ses sinyali zaman boyutunda olsa da günümüzde Fourier Transformasyonu adı verilen matematiksel bir yöntemle frekans boyutuna çevirilip analiz edilebilmektedir. Ama sinyaldeki bazı olguların zaman boyutunda incelenmesi hala daha uygundur.
Yukarıda faz distorsiyonunun zaman boyutunda gerçekleştiğini belirtmiştik. Bunun dışında bir hoparlöre uygulanan sinyal kesildiğinde hoparlörde ve kabinde titreşimlerin devam etmesi, güçlü bir sinyal nedeniyle hoparlör bobininin ısınması ve direncinin değişmesi nedeniyle filtre geçiş frekanslarının değişmesi (bu sorun yalnız pasif filtrelerde oluşur) ve güçlü sinyalin ardından gelen sinyalin bu değişikliklerden etkilenmesi, hoparlör sisteminin rezonansı nedeniyle çıkış sinyalinin uzaması şeklinde distorsiyonlar da oluşmaktadır. Bu distorsiyonlar step response ve aşağıda bir örneği yer alan darbe cevabı (impulse response) gibi zaman boyutlu grafikler yardımıyla incelenebilmektedir (Kusursuz bir darbe cevabı dikine tek bir çizgi şeklindedir ama pratikte böyle bir sonuç elde etmek mümkün değildir).
Ayrıca, aşağıdaki gibi bir üç boyutlu şelale grafiği ile hem frekans hem zaman boyutunda daha detaylı inceleme yapmak da mümkündür.
4 Distorsiyonların Azaltılması
Müzik dinlerken kaydedilmiş olan sinyale mümkün olduğunca sadık kalınmak isteniyorsa her türlü distorsiyonun duyulamayacak seviyeye indirilmesi gerekir.
Günümüz teknolojisinde hoparlör sistemlerindeki doğrusal distorsiyonların dijital sinyal işleme teknikleri ile önemli ölçüde azaltılması mümkündür. Yalnız, bu işlem frekans yanıtsama eğrisinde düşük kısımları yükseltmek, yüksek kısımları zayıflatmak kadar basit değildir. Sorunların sebebini anlamadan, frekans yanıtsama ve faz ilişkilerini dikkate almadan yapılan, hoparlörlerin kapasitesini aşacak ayarlar sesin daha da bozulmasına yol açabilir. Ama bilinçli kullanmak şartıyla dijital sinyal işleme teknikleri ile doğrusal distorsiyonlar önemli ölçüde azaltılabilir.
Doğrusal olmayan distorsiyonların dijital sinyal işleme teknikleri ile azaltılması konusunda da çalışmalar yapılmaktadır. Ancak, bu tür distorsiyonlar müzik sinyaline göre çok değişiklik gösterdiği için düzeltilmeleri oldukça zordur. Çoğu konuda olduğu gibi, hoparlör sistemlerindeki hataları da mümkün olduğunca kaynağında azaltmak en iyisidir. Bu da iyi tasarım ve kaliteli imalat gerektirir.
Bir hoparlör sistemi ne kadar ufak olursa maliyeti o kadar düşük, taşınması kolay, kullanılacağı mekanda işgal edeceği yer az olur. Dolayısıyla, kullanım amacı ve beklentileri karşılamak şartıyla mümkün olduğunca ufak olması istenir. Hoparlör sisteminden girişine uygulanan elektrik sinyalini mümkün olduğunca yüksek verimle sese çevirmesi de istenir. Ayrıca, insan kulağının duyabildiği en düşük frekanslı sesleri de üretebilmesi istenir. Özetle, bir hoparlör sisteminin mümkün olduğunca ufak olması, verimliliğinin yüksek olması ve mümkün olduğunca düşük ses frekanslarını üretebilmesi istenir.
Ancak, bu üç kriter birbiriyle çelişir[5]. Bir hoparlör sistemi hem ufak, hem yüksek hassasiyetli olursa alt frekanslara inemez. Alt frekanslara inebilmesi istenirse ya boyutunun büyütülmesi, ya da verimlilikten fedakarlık edilmesi gerekir. Ayrıca, hoparlör yüzey alanı ufaldıkça doğrusal olmayan distorsiyon oranlarının da artacağını unutmamak gerekir. Dalga boyu dikleşmesinden kaynaklanan harmonik distorsiyon ve Doppler distorsiyonu açısından bu durum kesindir. Hoparlörün manyetik sistemi ve süspansiyon sisteminden kaynaklanan harmonik distorsiyon ve entermodülasyon distorsiyonu açısından bu kadar kesin konuşamayız ama aynı yapım kalitesindeki hoparlörler arasında küçük yüzey alanlı olanda bu distorsiyon oranlarının da görece daha yüksek olması kuvvetle muhtemeldir.
İlgili başlıklarda detaylı olarak açıklandığı gibi Doppler distorsiyonu ve entermodülasyon distorsiyonu alt frekanslı sinyallerin yüksek frekanslı sinyalleri modüle etmesinden kaynaklanmaktadır. Yukarıda değinildiği gibi bu distorsiyonları azaltmanın bir yolu hoparlör yüzey alanını büyütmektir. Bir başka yolu da alt ve yüksek frekansları farklı hoparlörlerle üretmektir. Bu distorsiyonlar iki yollu bir sistemde benzer boyuttaki tek yollu bir sisteme göre daha az olur. Benzer şekilde üç yollu bir sistemde de iki yollu sisteme göre daha az olur. Tabii yol sayısını sonsuza kadar artırmak da düşünülemez. Filtre tasarımı, maliyet, her yolun akustik açıdan uyumu gibi konuları da düşünmek gerekir. Her tasarım çeşitli fedakarlıklar gerektirir.
5 Distorsiyonların Sübjektif Etkileri
Hangi tür distorsiyonun hangi orandan itibaren duyulabileceği konusunda bir çok araştırma yapılmış ve çeşitli sonuçlara ulaşılmıştır. Ancak, müzik sinyali frekans dağılımı ve ses seviyesi açısından anlık olarak büyük değişiklikler içerdiğinden söz konusu araştırma sonuçlarını genelleştirmek oldukça zordur. Belirli bir distorsiyon tipi bir tarz müzikte duyulmazken, veya duyulduğu halde hoş bulunurken başka bir müzik tipinde rahatsız edici olabilir. Hatta bazen aynı albümün farklı kısımlarında bile farklı etkiler yapabilir.
Frekans yanıtsama distorsiyonu en çok bilinen ve kolay tarif edilebilen bozulma şeklidir. Bununla beraber çok düşük kaliteli sistemleri hariç tutarsak orta ve üst frekanslarda oldukça yeterli frekans yanıtsama eğrileri elde edilebilmektedir. Ayrıca, doğrusal distorsiyonlar istenirse dijital sinyal işleme teknikleriyle daha da azaltılabilir. Yalnız, hoparlör boyutu, verimlilik ve alt frekans performansı konusundaki çelişkinin çözümü yoktur. Alt frekanslardaki çıkış gücü düşük olan bir hoparlöre bu frekanslardaki sinyalleri kuvvetlendirerek vermek zaten yüksek olan doğrusal olmayan distorsiyon oranlarının daha da artmasına, hatta hoparlörün arızalanmasına neden olur.
Doğrusal olmayan distorsiyonların oranları ses seviyesine ve frekans dağılımına göre anlık olarak büyük değişiklikler gösterir ve bunlar zaman boyutundaki distorsiyonlarla birlikte hoparlör sistemlerinin ses karakterinin en önemli belirleyicisidir. Bu distorsiyonların etkileri özetle seste bulanıklık, netlik azalması, detay azalışı veya artışı (dinamik aralığın azalması nedeniyle detayların normalden fazla duyulması), tını değişikliği, dinamiklerin zayıflaması, derinlik hissinin bozulması, sesin sertleşmesi şeklinde sayılabilir.
İnsan orta ve iç kulağı da hoparlörler gibi doğrusal çalışmayan sistemlerdir[6]. Bu nedenle bazen hoparlörlerdeki doğrusal olmayan distorsiyonların yol açtığı ses sertleşmesi dinleyici tarafından kulakta zorlanma hissi ile karıştırılabilir ve ses gerçekte olduğundan daha yüksek sanılabilir. Bu olgu özellikle yetersiz boyuttaki hoparlör sistemlerinin açığını bir ölçüde kapatır ama yukarıda sayılan kalite kayıplarını da beraberinde getirir.
Özetle, her hoparlör sisteminde çeşitli distorsiyon tipleri farklı oranlarda ortaya çıkar ve frekans kombinasyonu ve seviyesi sürekli değişen müzik sinyalinde farklı sonuçlar oluşturur. Her tür müzikte istikrarlı şekilde iyi sonuç elde etmek için tüm distorsiyon tiplerinin mümkün olduğunca az olması gerekir.
[1] Newell, P., & Holland, K. (2006). Loudspeakers: For music recording and reproduction. s. 114 https://eprints.soton.ac.uk/49628/
[2] Hiraga, J. (2000). Les haut-parleurs, s.209
[3] https://assets.klipsch.com/product-specsheets/Klipschorn-Spec-Sheet-v04.pdf
[4] Klippel_3D_Intermodulation_Distortion.pdf
[5] Newell, P., & Holland, K. (2006). Loudspeakers: For music recording and reproduction. s. 349-350 https://eprints.soton.ac.uk/49628/
[6] Eguíluz, V. M., Ospeck, M., Choe, Y. K., Hudspeth, A. J., & Magnasco, M. O. (2000). Essential nonlinearities in hearing. Physical Review Letters, 84(22), 5232–5235. https://doi.org/10.1103/physrevlett.84.5232