Bir HiFi Sistemin Seçiminde Nelere Dikkat Edilmelidir?
1. HiFi Nedir?
HiFi, İngilizce’deki “High Fidelity” yani yüksek sadakat kelimelerinin kısaltmasıdır. Bazı teknik açılardan hata payı belirli oranların altında olan (yani HiFi normlarına uygun) ve evde kullanılmaya yönelik müzik sistemleri HiFi sistemler olarak kabul edilmektedir. Ancak HiFi normları oldukça düşük standartlardır, ayrıca teknik ölçümlerle algılanan ses kalitesi arasında bugüne kadar pek bir ilişki saptanamamıştır. Sonuç olarak son yıllarda daha yüksek bir performans düzeyini ifade etmek için High End ve Ultra-Fi gibi iki kavram daha geliştirilmiştir. Ancak bunlar arasında kesin ayırımlar yoktur.
Yüksek sadakatle ne ifade edilmek istendiğini daha iyi anlamak için müzisyenlerin icrasından bizim algılayışımıza kadar sesin ne gibi işlemlerden geçtiğine bir göz atmakta fayda vardır:
1. Müzisyenler içinde bulundukları stüdyo veya konser salonunun akustik özelliklerine göre müziği duyarlar ve icra ederler. Örneğin reverberasyon süresi kısa olan bir ortamda bir müzisyen bir notayı daha kısa süreyle duyar ve müziğin temposunu ona göre ayarlar. (Music of Sound, James Boyk)
2. Mikrofon adedi, tipi ve yerleştirilişine göre doğrudan gelen ve yansıyarak gelen sesler mikrofonlarca farklı oranlarda, farklı zaman aralıklarıyla algılanır.
3. Herbir mikrofonun algıladığı ses elektrik enerjisine çevrilerek bir kayıt cihazına iletilir ve bu cihaz tarafından genellikle birer manyetik kayıt ortamına kaydedilir. Son yıllarda söz konusu sinyallerin çok sayıda (Ör: 44100/saniye) örneği alınarak, tamamının aslına uygun (analog) olarak kaydedilmesi yerine, tamamını temsil ettiği varsayılan örneklerin kaydedildiği dijital sistemler yaygınlaşmıştır. (Bu sistemlerin ilk ticari örnekleri geliştirildiğinde saniyede 44100 örnekle temsil edilen bir sinyalle orijinali arasında insan kulağı tarafından fark algılanamayacağı iddia edilmekte idi. Bu sistemleri geliştirmiş olan firmalar bugün saniyede 192 bin örnekleme yapan sistemler üzerinde çalışmaktadırlar.)
4. Kaydedilen sesler, faydasının zararından fazla olduğu kabul edilen ton ayarı, reverberasyon etkisi ekleme, sıkıştırma gibi işlemlerden geçirilir. Bunların en önemlisi sıkıştırmadır. Çoğu canlı müzikte en alçak sesle en yüksek ses arasındaki fark mevcut teknolojilerin kapasitesinden büyüktür. Ayrıca ev koşullarında orijinali kadar yüksek sesle müzik dinlemek pek mümkün olmayacağından alçak seslerle yüksek sesler arasındaki farkın azaltılması anlamına gelen sıkıştırma işlemi uygulanmaktadır. Uygulanmadığı takdirde sesi ya alçak sesleri duyamayacağımız kadar kısmamız ya da yüksek seslerin bizi, komşularımızı rahatsız edeceği kadar açmamız gerekir. Uygulanması kaçınılmaz olan sıkıştırma işleminde çok önemli olan bir husus vardır. Sıkıştırma işlemi her bir ses için ayrı ayrı yapılmalıdır. Ayrı ortamlara kaydedilmiş sesler birleştirildikten sonra sıkıştırma yapılırsa müziğin akışı sırasında ortaya çıkan yeni bir ses devam etmekte olan seslerde anlamsız bir zayıflamaya sebep olacaktır. (Compression In Mastering, Bob Katz)
5. Bu şekilde işlenmiş olan sesler stereo bir sistemde sağ ve sol kanal dengeli olacak şekilde birleştirilir. Stereo sistemlerin amacı yalnızca iki ses kanalı kullanarak insan işitme sisteminin yön algılama becerisinin aldatılması ve bu sayede ikiden fazla adette ses kaynağı varmışçasına bir sahne görüntüsü oluşturulması şeklinde açıklanmaktadır. Ancak aynı maliyetle üretilecek iki kanallı bir sistemin tek kanallı bir sisteme göre daha düşük kalitede olması kaçınılmazdır. Sonuç olarak sahne görüntüsü elde etmenin müzikten alınan zevke olumlu katkısı olabileceğini bile kabul etsek ses kalitesinin diğer açılardan düşmesinden daha önemli bir katkısı olacağı gayet şüphelidir.
Ayrıca kulağımıza çok sayıda yerden ses gelmesiyle, o hissi yaratacak şekilde iki yönden ses gelmesi kesinlikle tam aynı etkiyi yaratamaz. Örneğin tüm zil seslerinin bir kanala kaydedilmiş olduğu bir stereo sistemi dinlediğimizde sanki diğer taraftaki kulağımız tıkalı gibi hissederiz. Bu nedenle büyük çoğunlukla gerçekçi sahne görüntüsünden fedakarlık yapılarak kayıtların daha rahat dinlenebilir olmasına öncelik verilmektedir. Örneğin sanki davul seti sahnenin bir ucundan diğerine kadar uzuyormuş gibi bazı zil sesleri sağ, bazısı sol, bazısı da ortadan gelecek şekilde kayıtlar yapılmaktadır.
(Piyasaya sürülecek ürün taşınabilir müzik sistemlerinden, çok yüksek kaliteli sistemlere kadar çeşitli ortamlarda kullanılacağı için 4 ve 5. maddelerde belirtilen işlemler tüm bu ortamlar gözönüne alınarak yapılır. Yapımcı şirketler ürünlerini pazarlama stratejilerine göre farklı düzeydeki sistemlere göre optimize ederler.)
6. Yapılmış olan kayıtlar evimizdeki HiFi sistemde sese dönüştürülür.
7. Odanın akustiğinden de çeşitli şekillerde etkilenen sesler kulağımıza ulaşır.
8. Beynimiz kulak tarafından kendisine iletilen sesin özelliklerini o anki ruh halimiz, deneyimimiz, beklentilerimiz, dikkatimiz doğrultusunda seçici olarak algılar ve yorumlar. Örneğin dikkatimizi sesin ne kadar detaylı olduğuna yönelttiğimiz sırada diğer özellikleri değerlendiremeyiz.
Görüldüğü gibi müziğin icrasından kulağımıza ulaşana dek ses önemli değişikliklere uğramaktadır. Kayıt işlemleri, ve muhtemelen HiFi sistem üreticilerinin tasarım çalışmaları sesin aslına sadık kalınmasından çok, pratikte en rahat ve zevkle dinlenebilir sonuçları elde etmeye yöneliktir.
2. Müzik Sistemleri ve Sesi Algılayışımız
Bir müzik sisteminin ses kalitesinin dinleme/karşılaştırma yoluyla değerlendirilmesinde küçümsenmeyecek güçlükler vardır. Bunların temelinde insanın algılama sisteminin hataya çok açık olması yatar. Beynimiz duyu organlarımız tarafından kendisine iletilen her veriyi aynı anda işleyecek kapasiteye sahip değildir. Dikkatimizi aynı anda yalnızca bir konuya odaklayabiliriz. Her insan dinlediği müzik sistemini kendine özgü kriterlere göre algılar. Bazı kişiler bir sistemi değerlendirirken ne kadar detay duyacaklarına dikkat ederken, bazıları ses gücüne dikkat ederler. Genellikle dikkat edilmesi gereken bir çok kriter atlanır. Dikkat edilen kriterlerde duyulan farklarda ise neyin doğru olduğu konusunda insanın algı düzeneğini yanıltacak birçok faktör vardır.
“Bir müzik sistemini değerlendirmede hataya yol açabilecek sebeplerden biri normalizasyondur. Normalizasyon psikolojide doğru çizgileri eğri gösteren bir gözlüğün uzun süre boyunca takılması durumunda çizgilerin tekrar doğru görülmeye başlanması (gözlükler çıkartılınca doğrular bir müddet öbür yöne eğik görülür) ve benzeri fenomenleri ifade eden bir terimdir.” (Rules of the Game, James Boyk)
Müzik sistemlerinde bu duruma örnek olarak “detaylı” sese alışmış olmayı verebiliriz. Hemen hemen hiçbir müzik sistemi canlı müzikle denk bir dinamik aralığa (dynamic range) sahip değildir. Sonuç olarak müzik sistemlerinde yüksek seslerle alçak sesler arasındaki fark gerçeğe göre daha azdır. Yani seste sıkışma vardır. Bu da alçak seslerin göreceli olarak daha kuvvetli olmasına, sesin orijinalinden daha detaylı üretilmesine sebep olur. Çoğu kişi müziği canlı dinlediğinden daha sık müzik sisteminden dinlediği için detaylı sese alışmıştır ve onu doğru zanneder. Detayların seviyesinin yüksek olması sistemin kaliteli olduğunu göstermez.
Benzer şekilde seslerin orijinalinde hiç olmayan, müzik sisteminin hatalarından kaynaklanan bazı sesler de dinleyen tarafından detay zannedilebilmektedir. (Are You On The Road To Audio Hell?, Leonard Norwitz). Konuya diğer açıdan yaklaşan Robert Grodinsky ise elektronik ve mekanik cihazların girişine uygulanan enerjinin bir kısmının gecikmeli olarak ortaya çıkmasından kaynaklanan bu tarz hataların sesin azalması gereken kısımlarda yeterince azalmamasına sebep olarak dinamik aralığı azalttığını belirtmektedir. Grodinsky bu tarz hataları “time displacement distortion” (Türkçe’ye Gecikme Distorsiyonu olarak çevrilebilir) olarak adlandırmaktadır. (Ultra High Resolution Loudspeaker System, United States Patent 4.597.100, Robert M. Grodinsky).
Müzik sistemlerinde ses seviyesinin artışıyla beraber sesteki bazı bozulmaların da artması, insanın algılama sisteminde sesin olduğundan daha fazla artmış olduğu şeklinde yorumlanır. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi, müzik sistemlerindeki bu bozulmaların gerçek enstrumanlardaki ses gücü artışına paralel olarak ortaya çıkan ses kalitesindeki değişikliklere benzemesidir. Örneğin piyanoda bir nota kuvvetli çalındığında zayıf çalındığındakine göre ürettiği tiz seslerin oranı artar (Hammer Nonlinearity, Dynamics and the Piano Sound, Dan Russell). Bu, müzik sistemlerinde giriş seviyesi ile çıkış seviyesi arasındaki ilişkinin doğrusal olmaması (genellikle azalarak artması, yani sıkışması) sonucu ortaya çıkan harmonik distorsiyona benzemektedir.
İkincisi, insan kulağında da müzik sistemlerindekine benzer ses bozulmalarının olmasıdır. Bu bozulmaların niteliği hakkında çeşitli görüşler olmakla beraber ortalama bir fikir vermesi amacıyla Şekil 1’de bu bozulmalardan harmonik olanların bir kısmı gösterilmiştir. Beynimizin bu bozulmaların müzik sisteminden mi, yoksa kendi kulağımızdan mı kaynaklandığını anlaması pek kolay değildir. Örneğin gücünün çok düşük olduğu aşikar bir el radyosunun sesi dinleyene kolaylıkla yüksek gelebilir. Bu fenomen de müzik sisteminin “zorlanmasının” (Hi-Fi terminolojisinde “bağırma” kelimesi de kullanılmaktadır) kulakların zorlanmasıyla veya enstrumanın ses niteliğinin değişmesiyle karıştırılmasıdır. Özetle, işitme sistemimizin bir sesin gücünü saptamasında gerçek ses basınç seviyesinin yanı sıra, sesin niteliğinin de rolü vardır. Hatta sesin niteliğinin rolü genellde daha fazladır.
Çoğu müzik sisteminde büyük ölçüde görülen sıkışma ve zorlanma şeklinde ortaya çıkan bozulmaların pratikte bir faydası da vardır! Bir apartman dairesinde bir rock konserindeki ses seviyesi ile müzik dinlemeyi düşünebilir misiniz? Buna ne evinizin akustiği uygundur, ne müzik sisteminizin gücü, ne de evinizin ses yalıtımı. Aslında değil rock konseri bir oda müziğini bile evde gerçek ses seviyesi ile dinlemek çok zordur. Yalnızca gerçek ses seviyesi fazla yüksek olmayan gitar gibi birkaç enstruman evde gerçekçi bir güçle dinlenebilir.
“Müziğin dinleyende yüksek heyecan uyandırması için asgari bir ses seviyesinde olması gerekir.” (Music, The Brain And Ecstasy, Robert Jourdain s.47). Ses seviyesi evde dinlenecek kadar düşük tutulduğunda ise müzik cansızlaşır, dinleyeni yeterince heyecanlandırmaz. İşte burada devreye sıkışma ve zorlanma girer. Sıkışma sayesinde sesi oldukça düşük bir seviyede tuttuğumuz halde çoğu sesi duyabilmeye devam ederiz. Aynı zamanda müzikteki dinamik ses seviyesi değişimleri ile birlikte artıp azalan zorlanma da müzikten zevk almamıza önemli ölçüde katkıda bulunan vurgulama, atak gibi seviye değişimlerini daha iyi algılamamıza yardımcı olur ve dinlediğimiz müzik sistemini daha etkileyici gösterir.
Elbette sıkışma ve zorlanmanın müzik kalitesini düşüren yönleri de vardır. Örneğin, dinlenmekte olan bir müzikte devreye yeni bir enstrumanın girdiğini düşünelim. Sıkışmanın yalnızca bu enstrumanın sesini etkilemesi beklenemez. Daha açık bir ifade ile sıkışma özellikle düşük kaliteli sistemlerde diğer enstrumanların ses seviyesinde gerçekte var olmayan ve dinleyene anlamsız gelen bir düşüşe neden olur. Artan zorlanma bu durumun algılanmasını güçleştirebilir ama her zaman tamamen engelleyebilmesini beklemek mümkün değildir. (Burada bahsedilen sıkışmanın kayıt esnasında her bir enstrumana ayrı ayrı ve çok hassas bir şekilde uygulanan bilinçli sıkıştırmadan oldukça farklı olduğunu unutmamak gerekir.)
Zorlanma her müzik sisteminde aynı şekilde ortaya çıkmaz. Örneğin bir sistem kalın seslerde daha çok zorlanma hissi yaratırken, bir diğeri orta kalınlıkta seslerde daha çok yaratabilir. Bir sistem müziğin çok sesli, karmaşık bölümlerinde daha çok zorlanma hissi yaratırken bir diğeri örneğin nefesli enstrumanlarda daha çok yaratabilir. Aslında değişken sayısı o kadar çoktur ki, herhangi bir sistemin hangi koşullarda ne kadar ve ne şekilde zorlanma hissi yaratacağını tahmin etmek pek mümkün değildir. Sonuç olarak müzik sistemleri zorlanma özellikleriyle vurgulama gibi özellikleri algılamamıza her zaman müzisyenlerin amaçladıkları ve icra ettikleri şekilde yardımcı olamazlar. Yani müziğin yorumunu değiştirirler. Bu nedenle zorlanma hissinin özellikle sanatsal değeri yüksek, karmaşık müziklerde gerçekçi dinamik aralığın yerini tutması çok zordur. Ayrıca zorlanma hissi yardımıyla güç hissi oluşturulurken hiçbir şekilde canlı müzikteki zerafet korunamaz.
Sonuç olarak kullanılan teknoloji ister lambalı amplifikatör, ister borusuz kolon veya bir başkası olsun kalite arttıkça ses “büyür”. Yani alçak seslerle yüksek sesler arasındaki seviye farkı artar, zorlanma hissi azalır.
Detay, sıkışma ve zorlanma insanın algı düzeneğini yanıltabilecek birçok faktörden yalnızca birkaçıdır. Sesin tonu, pürüzlülüğü, netliği, tınısı, ritmi ve belki de kelime dağarcığımızda dahi olmayan bazı özellikler müzikten aldığımız zevki olumlu veya olumsuz yönde etkilemektedirler. Bir müzik sisteminin ses kalitesinin dinlenerek değerlendirilmesinde temel sorun müzik sistemleri arasındaki farkların küçüklüğü değil, çoğu kişinin bu farkları doğru algılayacak bilgi ve deneyime sahip olmamasıdır.
3. Ses Kalitesi Değerlendirmesi Nasıl Yapılmalı?
3.1. Dinleme Koşulları ve Yöntemi
Bir müzik sistemini mümkün olduğunca gerçekçi değerlendirebilmek için dinleme koşullarıyla ilgili bazı hususlara özen göstermek gerekir:
- Dinleme işlemi sessiz, sakin bir ortamda gerçekleştirilmelidir.
- Odada mümkünse yalnızca dinlenmekte olan kolonlar bulunmalıdır. Çünkü diğer kolonların hoparlörleri kendilerine ulaşan ses dalgalarının etkisiyle titreşir ve bu titreşimleri sesin kaynağında durmasından sonra, kısa da olsa bir müddet devam eder. Diğer kolonlar ayrıca sesin tonu, yönü gibi hususları da çeşitli şekillerde etkilerler. Eğer odada başka kolonların bulunması kaçınılmaz ise bu kolonların girişinin kısa devre edilmesi durumunda sorun bir miktar azalır. Bunu bir kolonun bas hoparlörünün diyaframına parmağınızla hafifçe vurarak deneyebilirsiniz. Kolonun girişi kısa devre iken daha az ses çıkacaktır. Esasen ideal olan çözüm test edilecek sistemin ileride kullanılacağı ortamda dinlenmesidir.
- Dinleme işlemi en az iki güne yayılmalı ve bir kaç saatten kısa olmamalıdır. En az iki gün önerilmesinin sebebi kişinin beklentilerinin ilk dinleme ile daha sonraki dinleme arasında çoğunlukla değişmesidir. Ayrıca kişinin alışık olduğu müzik sistemine göre çok yüksek kaliteli olduğu tahmin edilen (bu tahmin örneğin fiyata dayalı olabilir) sistemlerin gerçek kalitesinin ve değerinin anlaşılması için bir kaç hafta boyunca aralıklarla dinlenmesi gerekebilir. Çünkü farkın çok büyük olması, normalizasyonun etkisiyle genellikle mevcut farkın doğru yorumlanabilmesini güçleştirmektedir.
- Dinleme işlemi çeşitli müzik türleri ile gerçekleştirilmeli, kaynak seçiminde insan sesi içeren ve çok sesli sanatsal müzik içeren kayıtlara mutlaka yer verilmelidir.
- Eğer bir karşılaştırma yapılacaksa önce bir sistem en az 15 dakika dinlenmeli, daha sonra diğer sisteme geçilmelidir. Çok hızlı bir şekilde bir sistemden diğerine geçiş ses tonu gibi bazı farkların algılanmasını kolaylaştırmakla birlikte özellikle müziğe ilişkin kriterlerin algılanmasını güçleştirir.
- Algılanan sesin kayıt, CD player veya başka bir kaynak, amplifikatör, kolonlar, oda ve kişinin o anki beklenti ve ruh halinin bir sonucu olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Özellikle akustik açıdan özel önlem alınmamış çoğu odanın ses tonuna elektronik cihaz ve kolonlardan çok daha fazla etki ettiğini unutmamak gerekir. Tek bir cihazın performansının değerlendirilmesinde onun diğer cihazlarla hem teknik (örneğin empedans uyumu) hem de ses karakteri açısından uyumu konusunu da dikkate almak gerekir.
Dinleme sırasında dikkatimizi yönelteceğimiz kriterleri sese ilişkin ve müziğe ilişkin olarak iki gruba ayırabiliriz.
3.2. Sese ilişkin kriterleri dinleme
Sesin karakteri: Canlı müzikte çok çeşitli sesler vardır. Ayrıca kayıtlar da firmadan firmaya hatta albümden albüme küçümsenmeyecek farklılıklar gösterirler. Eğer bir müzik sistemi her albümde benzer ses veriyorsa kayıttaki farklılıkları örten kendine özgü bir ses karakteri var demektir. Örneğin bir müzik sistemi her zaman yumuşak ses veriyorsa bu durum bir hatayı göstermektedir. Bir müzik sistemi gerektiğinde sert ses de yumuşak ses de verebilmelidir.
Dinleme esnasında sesin karakteri ile ilgili dikkat edilmesi gereken bir konu da insan sesleridir. İnsan kulağının en alışkın olduğu seslerden biri doğal olarak insan sesidir ve bu nedenle bir müzik sisteminde sesin karakterinin ne kadar değiştiğini anlamak için erkek ve bayan sesleri içeren albümler de dinlenmelidir.
Sesin netliği: Müzik sistemlerinde kalite arttıkça sesin netliği de artacaktır. Ancak bir müzik sisteminde tiz seslerin abartılmasıyla sesin netliğinin daha yüksek algılanacağı da unutulmamalıdır. Ayrıca yüksek kaliteli sistemlerin net ve keskin sesinin düşük kaliteye alışmış bazı dinleyiciler tarafından sert zannedildiğini de belirtmek gerekir.
Sesin büyüklüğü: James Boyk “Thinking Person’s Guide to Stereos” adlı makalesinde “Bir müzisyen olarak HiFi sistemlerin canlı müziğe kıyasla en zayıf oldukları alanın dinamik aralık olduğunu görüyorum” demektedir. Bir müzik sisteminde alçak seslerle yüksek sesler arasındaki fark ne kadar büyükse sistem canlı müziğe o kadar yakın ses vermektedir. Burada da müzik sisteminin “zorlanması” sonucu yüksek ses veriyormuş hissi yaratması ile gerçekten yüksek ses vermesini karıştırmamak gerekir.
Sesin tonundan bağımsız performans: Bir müzik sisteminin performansı her tondaki seslerde aynı olmayabilir. Örneğin sesin netliği tiz seslerde zayıf olup bas seslerde daha iyi olabilir. Veya orta kalınlıktaki seslerde derinlik hissi makul iken tiz sesler kolonlardan geliyor gibi olabilir.
Sahne görüntüsü: Stereo sistemlerin amacı iki kolonla üç boyutlu sahne görüntüsü elde etmek olarak açıklanmaktadır. Bu şekilde evimizde konserdekine daha yakın bir zevk alacağımız kabul edilmektedir. Bir müzik sistemi sahne görüntüsünü ne kadar net oluşturabilirse sistemin kalitesinin o kadar yüksek olduğu düşünülmektedir.
Bununla birlikte, çok belirgin, net bir sahne görüntüsünün müzikten aldığımız zevki olumsuz etkilemesi daha muhtemeldir. Bir stereo sistem müzisyenlerin sahnenin neresinde bulunduklarını gösterebilir, ancak hareketlerini, mimiklerini gösteremez. Bir konserde gördüklerimiz duyduklarımızı güçlendirebilir ama stereo sistemle sahne görüntüsü oluşturmak müzisyenlerin duygularını dinleyiciye aktarma yönünde herhangi bir katkıda bulunmaz. Aksine ilgimizi müzikten görüntüye kaydırabilir. Aslında gördüklerimiz bir konserde de müzikten aldığımız zevki azaltabilir.
“Duygulanım ile işitme arasında görmeye nazaran daha yakın bir ilişki vardır.” (Music and the Mind, Anthony Storr s.26). Özellikle yüksek kaliteli sanat müziğinde bazı kolay algılanabilecek melodi v.s. yanında çoğunlukla beynimizin sınırlarını zorlayacak harmoni, tema gibi unsurlar vardır. Bunları algılamak ise yoğun dikkat ve analitik düşünce gerektirir. Oysa duyu organlarımıza ulaşan uyaranlar uzun vadeli hafıza kullanımı ve analitik düşünce gerektiren bu gibi işlerdeki başarı oranımızı azaltır. (A Role for Memory in Divided Attention Between two Independent Stimuli, Hafter, E.R., Bonnel, A.-M., Gallun, E. ve Cohen, E.). Muhtemelen çoğumuzun kaliteli, sanatsal müzik dinlerken gözlerimizi kapattığımızda müzikten daha çok zevk aldığımız durumlar olmuştur.
İyi bir stereo sistemde seslerin yeri sesin gücü ve tonu değişse de sabit kalabilmelidir. Ayrıca yanlardan gelen sesler de ortadan gelen seslere benzer derinlik hissine sahip olabilmelidir. Bazı müzik sistemlerinde özellikle yanlardan gelen seslerde derinlik hissinin azaldığını, sesin kolondan geldiğinin belirginleştiğini görmekteyiz. Burada derinlik hissi terimi sesin uzaktan gelmesini ifade etmemektedir. Derinlik hissi uzak veya yakın, sesin üçüncü boyutunun varlığını kastetmektedir. Derinlik hissi yeterli olmadığı zaman seslerin kolonlardan geldiği barizleşir ve bu tarz ses dinleyenin ilgisini müzikten sese kaydırmaya meyillidir. İyi bir stereo sistemin sahne görüntüsü yaratırken bir yandan da dinleyicinin ilgisini dağıtmaması gerekir.
Seslerin bağımsızlığı: Bazı müzik sistemleri tek bir enstrumanın sesini oldukça “etkileyici” bir şekilde verebilirken çok sesli bir müzikte aynı başarıyı gösteremezler. Elbette insanın algılama sistemi de çok sesli bir müzikte her sesi aynı netlikte duyabilecek kapasitede değildir, ama iyi bir müzik sisteminde her enstrumanın rahatlıkla takip edilebilmesi, ortaya yeni bir ses çıktığında diğer seslerin bundan mümkün olduğunca bağımsız kalabilmesi gerekir.
3.3. Müziğe ilişkin kriterleri dinleme
Bir müzik sisteminde ses kalitesi ile ilgili yukarıda sayılan kriterlere göre hemen hemen hiçbir kusur bulunamaması o sistemden zevkle müzik dinlenebileceğini garantilemez! Bunun iki sebebi vardır. Birincisi, sesin niteliklerinin algılanmasında yanılgı payı oldukça yüksektir. Küçük sesin detaylı sesle, tiz sesin net sesle, keskin sesin sert sesle, zorlanma hissinin yüksek sesle karıştırılması ve yukarıda sayılan çeşitli niteliklerin kombinasyonunun dinleyende farklı etkiler yaratması yanılgı payını yükselten faktörlerdir. İkinci ve daha önemli sebep ise müzikten zevk almamızı sağlayan ses niteliklerinin hepsinin kontrol edilmesinin imkansız denecek kadar zor olmasıdır. Örneğin yukarıdaki kriterlerin hepsine göre oldukça kaliteli gözüken bazı sistemlerin müzikten zevk almamızda büyük önemi olan ritm hissini sadakatle oluşturamadıklarını gözlemlemekteyiz.
Sonuç olarak bir müzik sisteminin değerlendirilmesinde sesin niteliklerine ilişkin kriterlerin kontrol edilmesinin yanı sıra, dikkatin tamamen müziğe verildiği aşağıdaki yöntemin de kullanılması şarttır.
- Bas, tiz, detay, distorsiyon gibi hifi jargonunu unutun,
- Sesi değil, müziği dinleyin,
- Enstrumanları ne kolaylıkla diğerlerinden ayırabildiğinize, takip edebildiğinize bakın,
- Müzisyenlerin birbirleriyle uyumlu mu yoksa acemi gibi mi çaldıklarına bakın,
- Müziğin sizi tempo (örneğin ayağınızla) tutmaya yöneltip yöneltmediğine bakın,
- Müzik sisteminin ruh hali ve duyguları iletip iletmediğine, hangi duyguları uyandırabildiğine bakın,
- Müziğin bir müddet sonra sizi yorup yormadığına dikkat edin.
Tüm bu kriterlere göre değerlendirme yapılırken unutulmaması gereken bir konu da hiçbir müzik sisteminin mükemmel olmadığıdır. Bir sistem bazı müzik türleri için uygun iken bir başka sistem başka müzik türleri için daha uygun olabilir. Örneğin popüler müzikler en basit müzik sistemlerinde ve televizyonlarda zevkle dinlenebilir. Buna karşılık karmaşık sanat müziklerinden azami zevki alabilmek, hatta bazen bunları anlayabilmek için daha kaliteli müzik sistemleri kullanmak gerekir.
4. Dikkate Alınması Gereken Diğer Hususlar
Teknoloji. Bazı teknolojilerin kendine has özellikleri vardır. Örneğin transistörlü amplifikatörlerin lambalılara göre genellikle bas kontrolünün daha iyi olduğu, borulu (horn) kolonların çok güçlü olduğu bilinmektedir. Ancak bu bilgiler bize belirli bir ürünün performansı konusunda yalnızca bazı ipuçları verebilir. Piyasada çok kaliteli lambalı amplifikatörler olduğu gibi düşük kaliteli olanlar da vardır. Benzer şekilde her teknolojiden iyi ve kötü örnekler bulmak mümkündür. Tecrübelerimiz bize hangi teknolojinin kullanılmış olduğundan çok kullanılan teknolojinin iyi uygulanıp uygulanmamış olmasının önemli olduğunu göstermektedir.
Teknik Özellikler. Özellikle geniş tüketici kitlelerini hedef pazar olarak gören bazı üreticiler frekans yanıtsaması, gürültü oranı, distorsiyon oranı gibi teknik özellikler ile ses kalitesi arasında bir ilişki olduğu izlenimini uyandıracak reklamlar yapmaktadırlar. Bu şekilde ürünlerinin aslına çok yakın ses verdiği izlenimini yaratmayı hedeflemektedirler. Zira teknik özelliklere bakıldığında örneğin en basit bir CD player’ın hemen hemen mükemmel olduğu zannedilir. Böyle bir CD player’ın broşüründe distorsiyon oranı genellikle 1/10.000’i geçmez, frekans yanıtsaması 0,5 desibelden fazla bir sapma göstermez. Ancak yüksek kaliteli bir CD player ile düşük kaliteli bir CD player’ın sesinin karşılaştırılması durumunda bu kadar düşük hata oranlarıyla açıklanamayacak ölçüde farklılıklar olduğu görülür. Bu durum bir müzik sisteminin tüm parçaları için geçerlidir.
Hatta bazı üreticilerin tasarım ve üretim süreçlerinde önceliği teknik özelliklere vererek ses kalitesinden fedakarlık yapıyor olmaları da kuvvetle muhtemeldir. Nitekim bazı oldukça düşük kaliteli ürünlerin teknik özellikleri son derece kaliteli bazı ürünlerinkinden daha iyi gözükmektedir. Yani teknik özellikler ile ses kalitesi arasında bazen negatif bir ilişki dahi olabilir.
Fiyat. Bir müzik sisteminin fiyatı yüksekse genellikle kalitesi de yüksek olmaktadır. Ancak elbette bunun istisnaları da vardır. Ayrıca fiyat artışının ses kalitesini ne ölçüde ve ne şekilde artıracağı da önemlidir. Çok çeşitli müzik sistemleri dinleme deneyimine sahip olmayan çoğu kişi fiyat arttıkça ses kalitesinin sesin orijinaline yaklaşacağını, dolayısıyla kalitedeki değişimin giderek azalacağını düşünür. Oysa deneyimlerimiz yüksek kaliteli ürünler arasındaki farkların ucuz ürünler arasındaki farklardan daha büyük olabildiğini göstermektedir.
Bu durumun başlıca iki nedeni olduğunu zannediyorum. Birincisi düşük fiyatlı ürünlerin imalatı sırasında temel önceliğin ürünün istenen işlevi mümkün mertebe güvenilir bir şekilde yerine getirmesinden ibaret olması. Yani kabul edilemeyecek gürültü oranları dışında ses kalitesi açısından fazla bir beklenti olmaması ve markadan markaya fazla değişmeyen standart parça ve yöntemlerin kullanılması. İkincisi ise ucuz sistemlerin çözünürlüklerinin düşük olması nedeniyle mevcut farkların duyulmasının zor olması.
Bir müzik sistemine ne kadar bütçe ayrıldığında ne kalitede ses alınacağı bir çok kişinin merak ettiği bir konudur. Maalesef biri nicelik diğeri nitelik olan iki şeyi karşılaştırarak bu soruya net bir cevap verebilmek pek mümkün gözükmüyor. Ancak bu konuya bir ölçüde ışık tutabilecek şu bilgiyi verebiliriz: İlk defa dinlediği fiyat kategorisindeki bir sistem hakkında yorum yapan çoğu kişi ses kalitesi farkının beklediğinden fazla olduğunu belirtmektedir. (Kişinin alışık olduğu sistemler ile yeni dinlediği sistem arasındaki farkın çok büyük olması durumu hariç. Bu durumda kişinin farkı doğru algılayabilmesi genellikle pek mümkün olmuyor, hatta kaliteli olan sistem beğenilmeyebiliyor. Kişi duymaya alışmış olduğu, dolayısıyla doğru olduğunu zannettiği bozulmaları çok yüksek kaliteli sistemde duymayınca sistemin güçsüz, detaysız, heyecansız bir sese sahip olduğu kanaatine ulaşabiliyor.
Bütçe ile ilgili sık karşılaşılan bir soru da bütçenin ne kadarının hangi parçaya ayrılması gerektiğidir. Müzik sistemleri ile yeni ilgilenmeye başlayan çoğu kişi kolonların diğer parçalardan daha önemli olduğunu düşünür. Kolonlar arasında karşılaştırma yapıldığında ses tonu gibi kolay hissedilen bazı farklar diğer parçalara göre biraz daha fazla olmakla birlikte müzikten alınan zevki etkileme açısından kaynak (ör: CD player) ve amplifikatör genellikle daha önemli rol oynamaktadır.
Uyum. Esasen bir müzik sistemini oluşturan parçaların uyumu en önemlisidir. Çok pahalı ve kaliteli ancak birbiriyle uyumsuz parçalardan oluşan bir müzik sistemi oldukça mütevazi bir sistemden daha kötü sonuç verebilir. Uyumlu bir sistemde parçaların fiyatı birbirine yakın olmaktadır. Bir müzik sisteminin parçalarını seçmeye hangisinden başlamalıyız? Bu konuda çoğumuzun en zor değiştireceği unsur salonun boyutlarıdır. Salonun akustik özelliklerini bir miktar değiştirmek çok zor değildir ama örneğin 60m2‘lik bir salonda 20x30x40 cm boyutlarında bir kolondan düşük distorsiyon oranlarıyla yeterli akustik güç ve bas ses elde edilmesi hemen hemen imkansızdır. Dolayısıyla salonu seçme şansımız olmadığını farz edersek seçime kolonlarla başlayıp, ona uygun amplifikatör ve CD player ile devam etmeliyiz. Cihazların birbirine uyumu konusunda bazı teknik kriterler var olmakla beraber seçimi dinleyerek yapmak en uygunudur. Bilgi ve deneyimine güvenmeyen kişiler ve düşük bütçe ile kurulacak sistemler için en iyi sonuç genellikle tüm cihazların aynı marka ve seriden olmasıyla elde edilmektedir.
Referanslar
Bohn, Dennis (Rane Corporation) “Signal Processing Fundamentals”
Boyk, James “Music of Sound”
Boyk, James “Rules of the Game”
Boyk, James “Thinking Person’s Guide to Stereos”
Boyk, James “Ear Of The Beholder”
Grodinsky, Robert M., “Ultra High-Resolution Loudspeaker System, United States Patent 4,597,100”
Hafter, E.R., Bonnel, A.M., Gallun, E. and Cohen, E. “A Role for Memory in Divided Attention Between two Independent Stimuli”
Hiraga, Jean “Les Haut-Parleurs”
JBL Professional, “Sound System Design Manual 99”
Jourdain, Robert “Music, The Brain And Ecstasy”
Katz, Bob “Compression in Mastering”
Norwitz, Leonard “Are You On The Road To Audio Hell”
Penalva, Jean Michel “Du Son à l’Emotion La Haute Fidélité”
Russel, Dan “Hammer Nonlinearity, Dynamics and the Piano Sound”
Russel, Dan “The Piano Hammer as a Nonlinear Spring”
Storr, Antony “Music and the Mind”
Worral, David “Physics and Psychophysics of Music”