1 Ağustos 2002

Selanik-İstanbul Bisiklet Gezisi (Haziran 2002)

Yazar Can Sakarcan

Yunanistan’ın Paok kulübü ile İstanbulspor’un birlikte düzenlediği Selanik-İstanbul bisiklet gezisi için bisikletliler, idareciler, bir doktor ve Milliyet gazetesinin bir muhabirinden oluşan kafile 2 Haziran Pazar sabahı saat 06:00’da İstanbul Lisesi’nde toplanıyor. Bir otobüs, bir minibüs ve bir binek arabası ile yola çıkıyoruz.

Pedal çevirecek olanlar, bir milli bisikletçiden oldukça acemiye kadar çeşitli düzeylerde 11 kişiden oluşuyor. Bir seçim kriteri hayal etmekte güçlük çekiyorum. Yunanistan’dan da 11 kişi katılacak, ancak onların düzeyini henüz bilmiyoruz.

Selanik’e vardığımızda ilk olarak Türk Konsolosluğu’na uğruyoruz. Atatürk’ün doğduğu ve 9 yaşına kadar yaşadığı ev konsolosluğun bahçesinde bulunuyor. Bize evi gezdiriyorlar.

Resim 1. Atatürk’ün doğduğu evin şeref defteri imzalanıyor.

Daha sonra otelimize yerleşiyoruz. Yunan kafilesi ile tanışmak ve akşam yemeği için tekrar konsolosluğa gidiyoruz. Onlarda dağ bisikleti alanında Yunanistan Şampiyonu’nun ve biri yol yarışı alanında Yunanistan Şampiyonu olmak üzere iki bayan bisikletçinin olduğunu öğreniyoruz.

Resim 2. Sporcular Atatürk’ün doğduğu evin balkonunda.

Yunanlılardan biri oldukça iyi İngilizce konuşuyor. Onunla sohbet ediyoruz. Kendisi bisikletçilerden birinin kardeşi imiş ve geziye katılacaklar arasında değilmiş. Bisikletçiler arasında İngilizce veya Fransızca konuşan olup olmadığını soruyorum. Diğerlerine Yunanca sorduktan sonra olumsuz yanıt veriyor. İnanmakta güçlük çektiğim için biraz ısrar ediyorum. Aslında bazılarının İngilizce konuştuğunu ancak çekindiklerini söylüyor.

Otelde muhabir arkadaşla aynı odada kalıyoruz. Ben uyumaya çalışırken o digital makinesi ile çekmiş olduğu fotoğrafları nootebook’una aktarıp gazeteye göndermeye çalışıyor. Ancak, duyduğum seslerden bazı sorunlarla karşılaştığını anlıyorum. Bu şekilde ne onun işlerini halletmesi, ne de benim uyumam mümkün gözüküyor. Kalkıp yardım ediyorum, hallediyoruz. Saat 01:30 gibi yatıyoruz ama ancak sabaha karşı uyuyabiliyorum.

Resim 3. Yunanlı bir Olimpiyat Şampiyonu’nun annesi kafileyi çiçekle uğurluyor.

Sabah, Atatürk’ün evinin önünden yola çıkıyoruz. İlk gün katedeceğimiz mesafe 170 km. Öğle yemeği için mola vereceğiz. Hava kapalı. Sırt cebime bir yağmurluk alıyorum. Konvoy, önde bir polis arabası, bizim araba, yaklaşık 30m arkada biz, arkamızda da Yunanlıların ve bizim minibüslerden oluşuyor. Otobüs ise en arkadan geliyor. Ayrıca, kavşaklarda hazır bekleyen polisler trafiği kontrol ediyor. Trafik ışığı olmayan yerlerde veya kırmızı ışıklarda durmadan yola devam etmemizi sağlıyorlar.

Yola çıktıktan kısa süre sonra yağmur başlıyor. Nedense benden başka yağmurluk giyen yok. Birkaç arkadaş kayganlaşan yolda düşüyorlar. Ancak ciddi bir yaralanma olmuyor. Yağmur yaklaşık yarım saat sürdükten sonra duruyor. Yolun hemen hemen tamamında çift sıra düzeninde gidiyoruz. Ancak önde büyük çoğunlukla Yunanlılar oluyor.

Öğle yemeği yiyeceğimiz Asprovalta’ya ulaşmak üzereyken Türkiye-Brezilya futbol maçında 1-0 öne geçtiğimiz haberini alıyoruz. Lokantada maçın ikinci yarısını seyrediyoruz. Yemekten sonra biraz bekleyip tekrar yola çıkıyoruz. Benzer bir şekilde Kavala’ya varıyoruz. Toplam mesafe 168 km, ortalama hızımız 32,5 km/h. Türklerden birkaçı yolun bir kısmını otobüs ile tamamlıyorlar. Deniz kıyısında oldukça güzel bir otele yerleşiyoruz. İdarecilerimiz grubu çekmede Yunanlılarla eşit davranmamızı istiyorlar.

İkinci gün İskeçe’de yemek molası verip, Gümülcine’ye ulaşacağız. Yunanistan Şampiyonu ile konuşup çift sıra düzenine devam etmeyi, ancak bir sırayı Türklerin diğer sırayı Yunanlıların oluşturmasını sağlıyoruz. Yaklaşık dakikada bir öndekiler yana açılıp hız kesiyorlar, geriye doğru yaklaşırlarken bayan bisikletçiler de hız kesip önlerinde bir bisikletlik yer açıyorlar. Değişmiş olanlar bu araya giriyor. Bayanların arkasında da görece güçsüz ve acemiler yer alıyor. Aslında daha verimli başka yöntemler de var ama çok farklı düzeyde kişilerin bulunduğu bu grup için en basit ve uygun olan bu. Grup içindeyken nabzım yaklaşık 110-115 civarında atıyor. Öne geçtiğim zaman ise 130-135 civarında.

Resim 4. Bir moladan görüntü.

Yolda birkaç kez programda olmayan kısa molalar veriyoruz. Çünkü, yolumuzun üzerindeki bazı yerleşim birimlerinde bizi karşılayıp ikramlarda bulunuyorlar. Görebildiğimiz kadarıyla bu gezi Yunanistan’da epey ilgi çekmiş. Bir spor gazetesi tam sayfa haber yapmış.

Gümülcine’ye vardığımızda, arada sırada bize katılabilmesi için muhabir Bülent’e verilmiş olan bisikletin İskeçe’de bir meydanda unutulmuş olduğu anlaşılıyor. Birkaç telefondan sonra bulunduğu haberi geliyor. Merkeze 30 km. uzaklıkta, deniz kenarında çok güzel bir otelde kalıyoruz.
Sabah Gümülcine’ye otobüsle gidiyoruz. Pedal çevirmeye başlayacağımız yerde, unutulmuş olan bisiklet hazır bekliyor. Bugünkü programa göre öğle yemeğini Keşan’da yiyeceğiz. Orada otobüse binip, Tekirdağ’a gideceğiz. Ancak, yine programda olmayan ikramlardan ötürü gecikiyoruz. Özellikle sınıra 20 km kala durduğumuz çok güzel bir sahil kasabasında yapılan ikramlar müthiş.

Bu arada Yunanlılarla diyaloğumuz da giderek gelişiyor. Artık bir sıra Türk, bir sıra Yunanlı şeklindeki düzenimiz ortadan kalkmış, kim kiminle sohbet edecekse onlar yanyana gelecek şekilde gidiyoruz.

Sınırda vakit kaybetmemek için bir araba önden işlemlerimizi yaptırmaya gidiyor. Nitekim Yunanistan tarafında hiç durmadan, görevlilere el sallayarak geçiyoruz. Türkiye’ye girişte 10-15 dakika bekliyoruz

Resim 5. Türkiye’ye girmek için bekliyoruz.

Yaklaşık on dakika sonra yol bozuluyor. Gerçi yolun Yunanistan tarafı da kusursuz değil ama artık tehlike yaratacak çapta çukurlar, taşlar, çivili tahtalarla karşılaşıyoruz. Öndekiler her tehlikeyi işaret ederek arkadakileri uyarıyor. Bu şekilde Keşan’a ulaşıyoruz. Programa göre Belediye’de karşılama var. Ancak, herhangi bir karşılama olmuyor. Çevrede bulunanlar ise “uzaylıları” görmüş olmanın şaşkınlığını yaşıyor. Otobüsümüze binip Tekirdağ’a gidiyoruz. Burada Belediye Başkanı bizi kabul ediyor,Belediye’nin yemekhanesinde yemek ikram ediyor. Daha sonra otobüsle geceyi geçireceğimiz Kumbağ Öğretmenevi’ne gidiyoruz.

Dördüncü ve son gün Tekirdağ Valisi bizi kabul ediyor. Öğleden sonra ise Tekirdağ Kiraz Festivali kortejine katılıyoruz. Saat 15:30 gibi yola çıkıyoruz. Vakit kısıtlı olduğu için, yaklaşık 140 km’lik yolu bu kez mola vermeden tamamlamamız gerekiyor. Yolda ciddi bir yokuş yok ama genelde inişli çıkışlı ve zemin oldukça bozuk. Zaman zaman ihtiyacı olan geride kalarak minibüslerden su ve yiyecek alıyor. Bu arada Yunanlılarla samimiyeti de birbirimizi azarlayabilecek kadar ilerletmiş durumdayız. Saat 20:00 civarında Sultanahmet’e ulaşıyoruz. Yunanlılar Sultanahmet Öğretmenevi’nde kalıyorlar. Biz onlarla beraber akşam yemeği yedikten sonra evlerimize dağılıyoruz.

Kilometre göstergeme göre dört günde toplam 610,7 km yapmışız. Ortalama hızımız ise 32,0 km/h.

Ertesi gün Yunanlılara İstanbul’un bazı turistik yerlerini gezdiriyoruz. Beraber öğle ve akşam yemeği yiyoruz ve seneye aynı geziyi tekrarlamak üzere anlaşarak ayrılıyoruz.