Peloton
Peloton bisiklet sporunda “en kalabalık yarışmacı grubu” anlamına gelir. Çoğumuz televizyonda bisikletçilerin 150-200 kişilik bir grup halinde gittiğine rastlamıştır. Pekiyi bu sporcular niçin birbirlerine tehlikeli derecede yakın seyreder, amaçları nedir, hangisi önde gitmeyi, hangisi kenarda gitmeyi tercih eder, nelere dikkat ederler? Gelin bu gibi soruların cevabını Peloton’un içinden bakarak verelim.
Ama önce bisiklet yarış taktiklerinin hemen hepsinin temelinde yatan bir unsura, hava direncine göz atalım. Bisikletin ilerlemesine direnç gösteren çeşitli kuvvetler vardır. Eğimsiz yolda, yarış temposunda seyrederken bunların en büyüğü hava sürtünmesidir ve hızın karesiyle orantılıdır. Saatte 40 km’nin üzerinde hızla seyrederken toplam direncin %90’dan fazlası hava direncinden oluşmaktadır (“Selecting Cycling Equipment” Chester R. Kyle, PhD). Buna karşılık, önde giden bir bisikletçiyi yeterince yakından takip eden bir diğeri öndekinin yarattığı rüzgar sayesinde önemli ölçüde enerji tasarrufu sağlar. Şekil 1’de bir bisikletçinin tek sıra halinde seyreden bir gruptaki ve kalabalık bir grubun ortasındaki enerji tasarruf oranları görülmektedir (“Serious Cycling” Edmund R. Burke, PhD).
Şekil 1. Çizgi ile gösterilmiş bisikletçinin sağladığı enerji tasarruf oranları
Bu durumda kimsenin tek başına veya en önde gitmek istemeyeceği, herkesin ortada gitmek isteyeceği aşikar değil mi? Aslında her pozisyonun avantaj ve dezavantajları var. En önde giden en fazla enerjiyi harcar ama önünde kaza olup onun da düşmesine neden olması ihtimali hiç yoktur. Ayrıca yoldaki çukur ve taş gibi tehlikeleri de rahatça görür. Kalabalık bir grubun ortasında çok büyük bir enerji tasarrufu sağlamak mümkündür ama bu pozisyondaki bir yarışçının gerektiğinde aniden çıkıp bir atağa cevap verme veya peloton’un birkaç gruba bölünmesi ve kendisinin gerideki bir grupta kalması durumunda öndekine ulaşmak için fazla bir şansı yoktur.
Rüzgar sol taraftan eserken peloton’un sağ yanında bulunanlar pek rüzgar almazken, rüzgar tarafındakiler diğerlerine göre daha fazla enerji harcamak zorundadırlar. Ancak örneğin bir virajdan sonra rüzgar farklı yönden alınmaya başladığında avantajlı taraf da değişir. Grubun en arkası en az mücadele gerektiren yerdir ancak aynı zamanda en riskli yerdir. Çünkü grupta bir kaza olduğu takdirde en arkadaki kişi mutlaka düşenlerin arkasında kalacaktır ve o da düşebilecek veya tıkanan yol sebebiyle vakit kaybedebilecektir. Ayrıca peloton birkaç gruba bölündüğü takdirde kendisi en geridekinde kalacaktır. Genel olarak enerji tasarrufu ve risk açısından en iyi yer peloton’un öne yakın kısımları olarak kabul edilmektedir ve bu kısımlar için yer kapma mücadelesi olmaktadır.
Konunun bir de amaç boyutu var. Sporculardan kimi yarışı kazanmayı umabilecek güçteyken kimi için yarışı tamamlayabilmek başarıdır. Bir takımın amacı sponsorunun formasını mümkün olduğu kadar uzun süre göstermek olabilir. Bir yarışçının amacı yokuş puanı toplamak, bir diğerininki sprint puanı toplamak, bir başkasınınki de takım liderine yardımcı olmak olabilir. Bu sebeple her sporcunun peloton içinde tutmak istediği yer aynı olmayacaktır. Ayrıca, parkurun durumuna göre de zamanla değişecektir.
Sıklıkla bir takımın sporcularının tek sıra halinde dizilip uzun süre en önde gittiklerini görürüz. Görevi yardımcılık olan bisikletçiler önde giderken takım lideri onların hemen arkasında yer alır. Bunların amacı etap veya genel klasmanda iddialı olan takım liderini riskten uzak, ön sıralarda tutmaktır. Görevleri, atak yaparak arayı açmış rakipler varsa takım liderinin kendini yormasına gerek bırakmadan öndeki grubu yakalamak da olabilir.
Benzer şekilde, bir takımın sporcularının etabın son 10-20 km’sinde peloton’un önünde dizilerek ellerinden geldiğince hızlı gittiği bir durum vardır. Bunların amacı takımın sprinterinin finish çizgisine yaklaşıldığında grup içinde ön sıralarda yer almasını sağlamaktır. Finish’e birkaç yüz metre kala önünde onlarca rakip olan bir sprinterin etabı kazanması hemen hemen olanaksızdır. Kısa sürede öne geçecek yer bulması zordur, ayrıca onlarca bisikletçiyi kısa sürede geçebilmek için rakiplerinden çok daha güçlü olması gerekir. Takımı kendini en önlere taşıyacak kadar güçlü olmayan sprinterler ise finish’e 100-150 metre kalana kadar rakiplerinin arkasında, kendileri için en iyi yeri kapma mücadelesi verirler. Daha sonra iş sprinterlerin gücüne kalır.
Peloton’un şekline bakarak rüzgarın yönünü, bisikletçilerin hızının yüksek olup olmadığını anlayabiliriz. Hız yüksekse peloton ince uzundur, rahat bir tempoda gidilmekteyse kısa ve geniştir. Pelotonun ön tarafı yolun solunda, arka tarafı sağında ise bileşke rüzgar, yani gerçek rüzgarla bisikletçilerin hareket etmelerinden dolayı maruz kaldıkları rüzgarın toplamı sol önden esiyor demektir.
Bazen de peloton Şekil 2A’da görülen çok sayıda gruba bölünebilir. Şekilde “echelon” adı verilen bir tekniği uygulamakta olan bir grup gösterilmektedir. Ön sıradaki bisikletçiler yolun soluna doğru kaymaktadırlar, arka sıradakiler ise hız keserek sağına. Bileşke rüzgar sol önden eserken bisikletçiler sürekli olarak saat yönünün tersine dönmektedirler. Bu şekilde, bisikletçiler yalnızca en öndeyken, çok kısa süreyle yüksek dirençle karşılaşırlar. Yolun eni tüm peloton’a yetecek kadar geniş olamayacağı için tüm bisikletçiler echelon’a giremezler. Şekil 2B’de echelon’a girememiş bisikletçilerin rüzgara maruz kalışları gösterilmektedir. Bu bisikletçilerin yapması gereken, en kısa sürede kendi aralarında bir echelon oluşturmaktır. Ancak, ön sıralardaki sporcuların oluşturduğu echelon’un daha güçlü olması durumunda arkadaki grup onlara yetişemeyecektir.
Şekil 2. Echelon
Kuvvetli bir yan rüzgar yokken uygulanan benzer ve daha basit bir teknik de “rotating paceline”dır. Bu teknikte bisikletçiler çift sıra halinde giderler. Sıranın biri daha yavaş gider. Hızlı giden sıranın önündeki bisikletçi yan tarafı boşaldığında o tarafa geçer ve hız keser, yavaş giden sıranın en arkasındaki bisikletçi de benzer şekilde yan tarafı boşaldığında hızlanarak o tarafa geçer.
Atak yaparak peloton’dan kopan bisikletçilerin sıklıkla uyguladıkları bu teknikleri aynı takımın sporcuları kullanabildiği gibi, çeşitli takımlardan sporcular da kullanabilir. Ancak, örneğin takım lideri gerideki bir grupta kalmış bir sporcu, içinde bulunduğu grupta kendi takım liderinin klasmanı açısından tehdit oluşturabilecek bir rakip varsa o grup lehine çalışmaz. Buna benzer sayısız olasılık vardır ve her sporcu ve takım ortaya çıkmış olan durumda kendi hesabını yapar ve işine geldiği şekilde davranır.
Atak yaparak peloton’dan kopmaktan bahsetmişken bunun başlıca tekniğine de değinelim. Bir bisikletçi içinde bulunduğu gruptan ayrılarak öne geçmek istediğinde bunu önde hız artırarak yaparsa arkasındakiler onun rüzgarından istifade ederek kendisinden çok daha az güç harcayarak onu takip edebilirler. Bu nedenle atak yapmak isteyen bisikletçi rakiplerinin arkasındayken yana kaçarak aniden hızlanır, rakipleri onu fark ettiğinde arada önemli bir hız farkı oluşmuştur bile…
Biraz da yarışın kızıştığı bir durumu grup içindeki bisikletçinin gözüyle görelim. Yer kapma mücadelesi iyice artmış, dolayısıyla bisikletçiler birbirlerine çok yakın seyrediyorlar. Bazen birinin pedal çevirmekte olan bacağı bir diğerinin gidonuna veya dirseğine çarpıyor. Bazen de bir pozisyon için dirsek dirseğe mücadele ediliyor. Öndeki bisikletçi araya başkası girmesin diye mümkün olduğunca yakından takip ediliyor. Aradaki mesafenin birkaç santimetre olması ender rastlanan bir durum değil; 50 cm ara bırakılsa araya onlarca rakip girebilir! “Daha neler, 50 cm’ye onlarca bisiklet sığar mı?” demeyin. Bir bisikletçi gidonunu diğerinin önüne geçirdiği zaman gerideki düşmemek için pozisyonunu bırakmak zorunda kalır. Öne geçen bisikletçinin arkasından gelenler yeterince yakın takip ediyorlarsa pozisyonunu kaybetmiş olan bir arkaya giremez ve bu böyle devam eder. Pozisyonunu kaybeden ya açıkta gitmek zorunda kalır, ya bir takım arkadaşı kendi önünde onun için yer açar, ya da bir boşluk bulana kadar, bazen de grubun en arkasına kadar gerilemek zorunda kalır. Tabii bir seçenek de en önlere gitmektir. Ama bu da epey yorucu, bazen de imkansız olabilir. Büyük çoğunlukla ufak tefek itişme ve çarpışmalar kazasız atlatılır. Ama bisikletçiler arasında “asfaltın tadını” bilmeyen yoktur. Herkes gergindir. Yol, bisikletin altından saatte 50 km veya üstünde bir hızla akmaktadır.
Bu hızla giderken bisikletçinin, 2 metre ileride kendisi için risk oluşturabilecek bir taş parçası veya çukur gördüğünde gerekli önlemi almak için 0,14 saniye zamanı vardır. Örneğin, bir çukurun üstünden atlaması gerekiyorsa çukuru algılaması, karar vermesi, pedal kollarını yatay pozisyona getirerek iki pedala birden basıp sıçraması için 0,14 saniye! Üstelik çoğu zaman 2 metre ilerisini görmek mümkün olmaz! Grup içindeki bisikletçi sürekli yere bakamaz. Bunun için bisikletçinin dirsekleri biraz kırık, kolları esnektir, vücut ağırlığının önemli bir kısmını kol ve bacakları ile taşımaktadır. Bu şekilde, farketmediği bir çukura girmesi veya taşa çarpması halinde kol ve bacaklar amortisör görevi görecek, hem bisikletin arızalanması hem de selenin kendine zarar vermesi ihtimalini azaltacaktır. Ancak bu, tüm ağırlığıyla seleye oturması kadar ekonomik değildir. Bisikletçinin pozisyonunu ve kendini kollamanın yanısıra dikkat etmesi, düşünmesi gereken başka hususlar da vardır.Rakiplerinin bir atak hazırlığında olup olmadıklarını takip etmek, atak yapıldığı takdirde bunun başarıya ulaşacak güçte olup olmadığını çok kısa sürede tahmin etmek ve gereken reaksiyonu göstermek, rakiplerinin ve takım arkadaşlarının peloton içindeki konumlarını izlemek, yaklaşan bir virajda rüzgarın yönü değiştiğinde ne yapacağını tasarlamak, bir yokuşun başına ulaşmak için ne kadar zaman olduğunu hesaplamak, uzun etaplarda ne zaman yiyip, içeceğini hesaplamak bunlardan bazısıdır.
Yol bisikletçiliği televizyondan monoton gözükebilse de sporcuların, bazen aşırı irtifa, soğuk, sıcak, yağış gibi zor koşullarda hava direnci ve yer çekimine karşı mücadele verdikleri, rakiplerle de daha çok taktik anlamda mücadele ettikleri, sıklıkla da işbirliği yaptıkları oldukça hareketli ve renkli bir spordur.