16. Azerbeycan Uluslararası Bisiklet Yarışı (11-18 Mayıs 2001, İran)
Azerbeycan Turu İran’ın kuzey bölgesinde düzenlenen, Union Cycliste Internationale (UCI)’in derecelendirmesine göre 2.5 kategorisinde, 7 günlük bir yarıştır. Kategori kodundaki 2 yarışın çok etaplı (tur) olduğunu, 5 ise yarışın sınıfını, yani katılımcıların düzeyini göstermektedir. Yarışın sınıfını gösteren rakamın küçük olması katılımcıların düzeyinin yüksek olması anlamına gelmektedir. Örneğin, Türkiye’nin en önemli bisiklet yarışı olan Cumhurbaşkanlığı Turu o tarihte 2.6 kategorisinde, yani Azerbeycan Turu’nun bir alt sınıfında idi. UCI listesindeki en düşük kategori ise 2.18’dir.
Yarışa davet edildiğimde babam öleli bir hafta olmuştu ve ben babamın hastalığı nedeniyle oldukça antrenmansız kalmıştım. Yarışa hazırlanmak için ise yalnızca 40 gün vardı. Katılmayı kabul ettikten sonra bilgisayarımın başına geçtim, antrenman kayıtlarımı inceledim ve “ben ne yaptım!” dedim. Mevcut antrenman düzeyimle bu çapta bir yarışa hazırlanmak için asgari 3 aya ihtiyacım vardı! İki yıl önce de aynı yarışa davet edildiğimde kısa mesafeli bir başka yarışa hazırlanmaktaydım ve büyük ısrar sonucu katılıp dördüncü etapta terk etmiştim.
Ancak, bu sefer terk etmeye hiç niyetim yoktu. Yarışa kadarki kısa süre için elimden geldiğince uygun bir antrenman programı hazırladım ve uyguladım. Elbette sporda mucizelere yer yoktu ve yarışa tam anlamıyla hazır olabilmem mümkün değildi. Yanlış anlaşılmasın, tam olarak hazır olsam da bu düzeydeki bir yarışta derece şansı olacak kadar güçlü bir sporcu değildim. Yalnızca, yarışı makul düzeyde zorlanarak koşabilmek için daha fazla antrenmana ihtiyacım vardı.
Daha çok milli takımların katıldığı bu yarışa biz İstanbulspor adına, karma bir takımla katılıyorduk. Yarışa 6 kişilik takımlar davet edilmişti ama biz Türkiye’den 3 sporcu ile yola çıktık. İzmir’den Mustafa Güler, Sakarya’dan Hakan Onat ve ben. Kafilede bir de idareci olarak İranlı Mehmet Zülcelalyan vardı. Takımın geri kalanını İran’lı sporcularla tamamlayacaktık. Yarıştan 2 gün önce, öğleden sonra yarışın başlangıç ve bitiş noktası olan Tebriz’e ulaştık. Burada iki yıl önce de kalmış olduğumuz spor tesislerinde misafir edildik. Yine iki yıl önceki gibi, oldukça düzgün Türkçe konuşan Yakup isimli görevli bize yarış boyunca yardımcı oldu. Tebriz’de çoğu kişi Azeri kökenli ve onlarla biraz zor da olsa Türkçe konuşabiliyorsunuz. Kaçak olarak kurulmuş çanak antenler ile Türk televizyon kanallarının magazin programlarını yakından takip ettikleri için özellikle gençlerin Türkçeleri daha gelişmiş.
İran’da bisiklet sporu bize göre oldukça yaygın. Halkın ilgisi ve verdiği değer de fazla. Konuştuğumuz birçok kişi İranlı sporcuları tanıyor. Hangi yokuşun zor olduğu gibi detaylara varıncaya kadar yorumlar yapabiliyorlar. İki yıl önce otelimizden birkaç yüz metre uzaktaki lokantaya imza dağıtmaktan, sorulan sorulara cevap vermekten ancak yarım saatte ulaşabilmiş olduğumuz için bu yıl gezerken kimliğimizi belli etmeyecek kıyafetler seçmeye özen gösteriyoruz.
Tebriz’e vardığımızın ertesi günü bir buçuk saatlik hafif bir antrenman yapıyoruz. Tebriz’in irtifası 1350m civarında. Günlük yaşamda bu irtifaya alışık olmasanız bile havanın seyrekliğini pek hissetmezsiniz. Ama biz antrenmanda aldığımız nefesin yetersiz geldiğini hissediyoruz. Yarış parkuru 1100 ila 2000 metre arasında olduğu için ideal olarak bu irtifalara en az 15 gün süreyle alışmamız gerekiyordu.
İdarecimiz Mehmet, İran’ın çok seçkin ve saygın bisikletçilerinden. Konuştuğumuz taksi şoförlerinden mağaza sahiplerine kadar çoğu kişi onu tanıyor. İranlı bisikletçiler ona büyük saygı duyuyorlar. Bu yarışta daha önce birçok kez etap kazanmış. İki yıl önceki yarışta da kendisiyle aynı takımdaydık. Benden 8 yaş genç ama bu yıl tamamen antrenmansız olduğu için yarışmıyor.
Takımımıza katılacak İranlı sporcularla ilgili sorunlar yaşanıyor. Mehmet epeyce uğraşıyor. Nihayet diğer 3 sporcu belli oluyor: Hüseyin Davudyan, Rasul Babaei, Ahad Kefayati. Hiçbirini tanımıyoruz. Doğal tabii, bize en iyi sporcularını vermelerini bekleyemeyiz. Hüseyin elit kategoriye yeni geçmiş. Gençler kategorisinde yarışırken milli takımdaymış. Hiç Türkçe veya başka bir yabancı dil bilmiyor. Rasul çok az Türkçe anlıyor. Ahad ile biraz anlaşabiliyoruz.
Takım listeleri elimize ulaşıyor. Yarışta 14 takım var. Kazakistan, Arnavutluk, Azerbeycan, Ermenistan, Suudi Arabistan, Türkmenistan, Iran’dan 7 bölge takımı ve İstanbulspor. Takımlardan dördü 5’er kişiyle katıldığı için toplam sporcu adedi 80. Sporcular oldukça genç. En yaşlısı 37 ile benim ve en yaşlı ikinci kişi benden 9 yaş genç! İran ve Kazakistan dışındaki rakipleri pek tanımıyoruz. Kazakistan oldukça genç bir takımla gelmiş ama bisiklet sporunda çok ileri oldukları için bu takımın bile yarışın en önemli favorilerinden olduğu kesin. İran’ın Doğu Azerbeycan Bölgesi A takımı ise bir numaralı favori. Asya Oyunları şampiyonu Ghader Mizbani ve ikincisi Kazemi Ahad bu takımda. Tabii diğer sporcuları da gayet güçlü.
Yarış bir prolog, 6 tam ve son günkü iki yarım etaptan oluşuyor. UCI kurallarına göre prolog ferdi saate karşı olarak koşulur ve azami mesafe 8 km’dir. Ancak bu yarışta nedense iki yıl önceki gibi 4 km’lik 7 turdan oluşan bir kriteryum şeklinde düzenlenmiş. Yarım etap biri öğleden önce, diğeri sonra olmak üzere günde iki kere nispeten kısa yarış koşulması anlamına geliyor. Etap uzunlukları şöyle:
Etap | Mesafe (km) |
Kriteryum | 28 |
1. gün | 175 |
2. gün | 190 |
3. gün | 115 |
4. gün | 120 |
5. gün | 165 |
6. gün | 155 |
7. gün | 75 + 65 = 140 |
Toplam | 1088 |
Prolog: Tebriz-Tebriz (11.05.2001)
Kriteryum öğleden sonra olacağı için o saate kadar genellikle odamızda dinleniyoruz. Belirtilen saatte tüm bisikletçiler kaldığımız tesisin önünde toplanıyoruz ve toplu halde kriteryumun koşulacağı yere hareket ediyoruz. Parkur kaldığımız yere yaklaşık 10 km mesafede ve iki yıl öncekiyle aynı. Yine de yarış öncesi bir iki tur atarak arada geçen zamanda yolda oluşmuş olabilecek çukur gibi tehlikeleri inceliyoruz. Değişen birşey yok. Parkur, iki uzun kenarı hafif yokuş olmak üzere dikdörtgen şeklinde. Kısa kenarların uzunluğu 30-40m civarında. Toplam uzunluk ise 4 km. Aşağıdaki kısa kenarı oluşturan kısımda yolun ortasına gidiş geliş şeritlerini ayırmaya yarayan 50cm’lik demir çubuklar dikilmiş. Bunlardan birinin üzerine düşmeyi düşünmek bile istemiyoruz. Bu kısa kenarın bitimindeki virajda ise birkaç çukur ve mazgal var. Ya açıktan dönmek ya da bunların üzerinden atlamak gerekiyor.
Start yokuş yukarı verilecek, hakem arabası arkasında bir boş tur atıldıktan sonra 7 tur koşulacak. Her etaptan önce olması gerektiği gibi hakemler bize başlangıç listesini imzalatıyorlar. Start çizgisinde toplanıyoruz. Kriteryum çok kısa olduğu için yarışın genelini fazla etkilemesi beklenmiyor. Ama sporcuların henüz birbirlerini tanımaması, ilk etap olması ve genel olarak kriteryumların çok hızlı yarışlar olması nedeniyle gergin ve heyecanlı bir bekleyiş var. Geri sayım bitiyor ve hakem arabası arkasında bir turun tamamlanmasından sonra start bayrağının sallanmasıyla ataklar başlıyor. Beklendiği gibi yarış çok hızlı geçiyor. Bazen birkaç kişi gruptan kopup kaçacak gibi oluyor ama biraz sonra yakalanıyorlar. Arada sırada çatırtı sesleri duyuyoruz ama düşen yok. Bazı ufak temaslar kazasız atlatılıyor. Dördüncü turun başlarında birkaç sporcu bir virajı yavaş dönünce önümüzdeki ana grupla aramız açılıyor. Ben arkadaki 15-20 kişilik grubun önlerindeyim. Göz ucuyla birkaç kişi arkamda da Hakan’ın olduğunu görüyorum. Benim önümdeki bir bisikletçi arayı kapatmak için büyük çaba harcıyor ama mesafe kısalmıyor bile.
Vakit geçirmeden ben geçiyorum öne, epeyce zorlanarak 15-20 metrelik farkı kapatıyorum. Bu esnada fazlaca yorulduğum için bundan sonraki turlar daha zor geliyor. Yarış çok hızlı geçtiği için dinlenmeye de fırsat bulamıyorum. Neyse ki son tur da tamamlanıyor ve Hakan, Ahad ve ben ön grupta bitiriyoruz. Takım derecelerinde ilk 3 sporcunun süresi alındığı için diğer arkadaşlarımızın kaybettikleri zaman takım sonucunu değiştirmiyor. Aslında aramızda en güçlü kişi Mustafa, ama meğer ki duyduğumuz çatırtılardan biri onun bisikletinden gelmiş. Ön tekerleği bir bisikletin arkasına çarpınca 4-5 jant teli kopmuş. Servis noktasında durup tekerlek değiştirmek zorunda kalmış. Daha sonra da kaza sırasında içinde bulunduğu grubu bir tur bekleyip beraber devam etme hakkı olduğu halde bunu kullanmayıp yarışa tek başına devam etmiş. Bu kuralın bu yarışta geçerli olduğunu bilmiyormuş. Oysa bu bir UCI kuralı ve her kriteryum yarışı için geçerli.
Yarıştan sonra takım halinde toplandığımız sırada seyirciler arasından çarşaflı bir bayan yanımıza geliyor, bizi tebrik ediyor ve yarış sırasında çok heyecanlandığını söylüyor. İlk anda bu bana tuhaf geliyor. “Madem vücudunu ve yüzünü bizden bu kadar saklıyor, ne diye gelip bizimle konuşuyor” diye geçiyor aklımdan. Sonra buradaki çoğu bayanın istemeden örtündüğü gerçeği geliyor aklıma.
Akşam resmi sonuçlar yayınlanıyor. Ön grup 28 km’lik parkuru 34 dakika 55 saniyede tamamlamış. Ortalama hız 48.11 km/s. Böyle keskin virajlı bir parkur için epey yüksek bir ortalama. Mustafa ise 3 dakika 9 saniye zaman kaybetmiş. Mustafa ferdi klasmanda iddialı olduğu için bu önemli bir kayıp ama ön tekerleğini sert bir şekilde çarpıp düşmemeyi başardığına da seviniyoruz.
Etap 1: Tebriz-Meyaneh (12.05.2001)
Sabah kahvaltımızı bize gösterilen lokantada yapıyoruz. Ancak verilen yiyecekler uzun bir yarış için yeterli olmadığından kendi sağladığımız kahvaltılıklarla da takviye yapıyoruz. Artık her gün ayrı şehir veya kasabada konaklayacağımız için çantalarımızı toplayıp ilgili otobüse teslim ediyoruz. Organizatör tarafından sağlanan takım arabalarımızda yedek jantlar olduğu için çantalarımıza yer yok. Takım arabaları İran’da üretilen tek marka olan Paykan. Bunlar görünüş olarak bizim Anadol’a benziyor. Ancak kaportaları metal. Takım arabalarını bu yarış için özel eğitim almış ağır vasıta şoförleri kullanıyor. Arabada takım idarecisi ve varsa diğer elemanlar da bulunuyor. Her arabada hakemlerin anonslarının duyulabildiği ve cevap verilebildiği yarış telsizi bulunuyor.
Tecrübeli bisikletçiler güçlerini daha çok yarışın kritik anlarına sakladıkları için bu tür sporcuların çoğunlukta olduğu yarışların ortalama hızı sporcuların gücüne göre düşük olur, ayrıca sporcular daha sakin olur. Örneğin, Fransa Turu’na katılan sporcular çok güçlü olmalarına rağmen turun ortalama hızı Azerbeycan Turu ile benzer olur.
Kural gereği start’tan yarım saat önce başlangıç noktasında toplanıyoruz. Bugünkü etap 175 km. ve yalnızca bir adet 2. kategori yokuş var. Yarış listesinin imzalanması gibi rutin işlemlerden sonra start veriliyor. Sporcuların yaş ortalaması çok düşük olduğu için bu etap da oldukça hızlı başlıyor. Yer kapma mücadelesi olağanüstü sert geçiyor. Yokuşun başlamasına birkaç kilometre kala önümde 2-3 kişi düşüyor. Ben zorlukla kurtuluyorum. Ancak arkada kalan birkaç kişi biraz zaman kaybediyoruz ve ön grupla aramız açılıyor. Ben yokuşa kadar gücümü ekonomik kullanmak istediğim için grubun gerilerinde duruyordum. Bu elbette biraz riskliydi ama iki yıl önce aynı etabı tüm bisikletçilerin toplu halde bitirdiğine de güvenerek biraz gevşek davranmıştım. Olan olmuştu artık. Yokuş başladığında yaklaşık 15 kişilik bir grubuz. Yokuşun tepesine kadar birbirimizi zorlamayıp, yol düzleştiğinde organize bir şekilde davransak öndeki grubu yakalayabiliriz. Ancak bazı bisikletçiler yokuşta ataklar yapıyorlar ve grubumuz dağılıyor. Bu çok acemice bir hareket ama yapacak fazla bir şey yok. Yokuş bittiğinde 3 kişilik yorgun bir grubuz! Peloton çok uzakta değil ama bu vaziyette yakalamamız mümkün değil. Etabın bitmesine ise 140km var!
Az arkamızda bir kaç kişi daha gözüküyor. Diğerleri ise iyice geri kalmış. Genellikle sol önden kuvvetli rüzgar alıyoruz. Arkamızdakilerin gelmesiyle 8 kişi oluyoruz. Gelenlerin arasında Hüseyin de var. Hala arada sırada atak yapanlar çıkıyor. Tek başına kimsenin birşey yapamayacağı iyice anlaşılınca organize oluyoruz ve değişerek yola devam ediyoruz. Takım arabamız doğal olarak daha çok ön gruptaki arkadaşlarımızla ilgileniyor. Bir kaç kez de bizi bekleyip, ihtiyacımız olup olmadığını soruyorlar. Bir keresinde Hüseyin geri kalıp arabadakilerle konuşuyor, sonra yine gruba geliyor. Araba öne gittikten sonra Hüseyin bir kez daha geri kalıyor. Kendisini etap boyunca bir daha görmüyorum. Azerbeycan’dan Oleg ve ben öne geçtiğimizde hızımız saatte 2 km civarında artıyor. Diğerleri biraz zayıf kalıyor. Yarışın başında yaptığım pozisyon hatasının cezasını kendimden zayıfların arasına düşerek ödemiş oluyorum. Yolda ön gruptan kopan bir Suudi bize katılıyor. Fakat o kadar yorgun gözüküyor ki hiçbirimiz onun öne geçmesini beklemiyor. O da hep arkada duruyor. Gel keyfim gel! Manzara da güzel. Genellikle yeşillikler içinde bir vadiden geçiyor artık yol. Üç dört tane de tünelden geçiyoruz. Son 40-50 km’de yoruluyorum. Yüksek irtifanın da etkisiyle nefesim daralıyor. Diğerlerinin durumu da pek farklı görünmüyor. Yine daha çok Oleg’le ben çekiyoruz grubu. Finish’e 1-2 km kala önde 3 kişilik bir grup görüyoruz. Hızlanıyoruz ve giderek yaklaşıyoruz, ama farkı kapatana kadar onlar finish çizgisini geçiyor.
Otelimize gidip duşumuzu aldıktan sonra biraz dinleniyoruz. Öğle yemeğinden sonra tekrar odamıza çekilip kısa bir süre uyuyoruz. Daha sonra bisikletlerimize atlayıp biraz geziniyor, bir şeyler yiyoruz. Yarış akşamı biraz pedal çevirmek kan dolaşımını artırdığı için dinlenmeyi hızlandırıyor. Yatmadan önce yaptırdığımız masajın da hem rahat uyumamıza hem de ertesi sabaha kadar daha iyi dinlenmemize katkısı oluyor. Bunun dışında her akşam bir multivitamin ve antioksidan alıyorum.
Akşam sonuçlar dağıtıldığında içinde bulunduğum grubun 10 dakika 11 saniye kaybettiği anlaşılıyor. Mustafa 6. Ahad 20. sırada olmak üzere etabı 56 kişilik ön grupta bitirmişler. Ön grubun derecesi 4:28:17, ortalama hızı 39,16 km/h. Rasool ve Hakan ise bizim 7-8 dakika arkamızdan gelmişler. Hüseyin bisikletindeki bir problem nedeniyle yarışı terk etmiş. Mehmet bisikleti inceliyor. Arka tekerleğin dişli seti gevşemiş. Bu büyük bir montaj hatası. Artık 5 kişiyiz.
Etap 2: Meyaneh-Maragea (13.05.2001)
Bugün turun en zor etaplarından birini koşacağız. Etabı kritik hale getiren 190 km ile en uzun etap olmasından çok 60. km’de başlayan 1. kategori bir yokuş. Yokuş 1100 m irtifada başlıyor, 8 km’de 1900 m’ye çıkıyor. Bu yokuş etabın en sonunda olsaydı etabı en güçlü sporcuların birkaç dakika gerisinde bitirmeyi umabilirdim. Ama finişe 120 km kala güçlü sporcularla diğerlerinin ayrılması geride kalanların aleyhine çalışıp farkın yol boyunca artmasına neden olabilir.
Sabah kalktığımda bacaklarımda önceki günden kalma hafif bir yorgunluk var, ama yarış saatine kadar bu his kayboluyor. Mehmet’le yokuşun tepesinde su ve yiyecek alma konusunda anlaşarak yanıma yarım matara su dışında bir şey almıyorum. Yokuşa kadar genelde yeşillikler içinde bir vadide ilerliyoruz. Herkes yokuşu düşündüğü için tempo çok yüksek değil. Yokuş yaklaştığında hız birden artıyor. Herkes yokuşa önlerde başlamak istiyor. Ben de fena bir yerde değilim. Ancak daha ilk bir kaç yüz metrede grup dağılıyor. Önde 20-25 kişilik bir grup oluşuyor. Orada bizden yalnızca Mustafa var. Geri kalanlar bir kaç kişilik gruplar halinde, bazıları da yalnız, tüm güçleriyle çıkıyorlar yokuşu. Daha etabın başlarında kendimizi bu derece yormamız pek uygun değil ama ne kadar geride kalırsak içinde bulunduğumuz grup o kadar zayıf olacağı için mecburen var gücümüzle çıkıyoruz yokuşu. İrtifa arttıkça doğa çoraklaşıyor. Karşıdan esen rüzgar tepeye vardığımızda iyice kuvvetleniyor. Artık sol önden esiyor ve önümüzde rüzgarı kesecek ne bir tepe ne de bir ağaç var. Bizim takım arabası da görünürlerde yok. Yolun geri kalan kısmı inişli çıkışlı. Mustafa’nın bulunduğu grup arayı açmış durumda. O grubun arkasında, 35-40 kişilik bir grup oluşuyor. Ahad ve ben bu gruptayız. Daha yokuşun bitmesiyle ataklar başlıyor.
Grubumuzun parçalanacağı belli. Önlerde olmak lazım, ama benim öne gidecek gücüm yok. Grubun en arkasında güçlükle duruyorum zaten. Aslında iki gündür kendimi iyi hissetmiyorum. Tam anlamıyla sürünüyorum. Yaklaşık 100. km’de arkadan bana seslenildiğini duyuyorum. Nihayet takım arabamız gelmiş. Biraz geri kalıyorum, su ve yiyecek alıyorum. Gruba zorlukla geri dönüyorum. Arada 5-10 kişilik gruplar kaçmayı başarıyor. Tabii ben ancak seyredebiliyorum. Nihayet grubumuz 7-8 kişiye kadar düşüyor. Ahad da aynı grupta. Artık ataklar duruyor, değişmeye başlıyoruz. Hepimiz yıpranmış durumdayız. Yaklaşık 160. km’de grubumuz yavaşlıyor. Herkes yorgun. Bir süre böyle gidince ben toparlanmaya başlıyorum. Artık önde en çok çalışanlardan biriyim. Hatta bir keresinde değişmek için arkama baktığımda tek kalmış olduğumu fark ediyorum. Arkamda duramamışlar. Ama finişe daha epey mesafe olduğunu düşündüğüm için tek gitmek istemiyorum. Hız kesip bekliyorum. Ahad da bana yavaş diyor. Kendimi fazla yormamam için uyarıyor. Aslında sandığının aksine kendimi zaten zorlamıyorum. Biraz sonra Ermenistan’dan bir sporcu atak yapıyor. Sonraki etapları da düşünerek takip etmiyorum. Zaten yeterince güçlü olduğu şüpheli. Bizim hız kesmiş olmamızın da etkisiyle 175. km’de arkadan 8-10 kişilik bir grup bizi yakalıyor. İçlerinde Hakan, Rasool ve Azerbeycan’dan Oleg de var. Finişe 10 km kala Oleg ufak bir tümsekte atak yapıyor. Önceki günden gücünü görmüş olduğum için tereddütsüz karşılık veriyorum. İkimiz gruptan koparak değişmeye başlıyoruz. Yolun geri kalan kısmı genelde %2 civarında iniş. Saatte 50-55 km hızla gidiyoruz. Öne geçtiğimde nabzım 170 civarında atıyor. Arada arkaya bakıyoruz. Uzakta bizi takip edenler var ama yaklaşamıyorlar. Biraz sonra daha önce atak yapıp kaçmış olan Ermenistanlıyı yakalıyoruz. O da bize katılıyor. Ben öndeyken yerde birkaç taş parçası görüyorum. İşaret ediyorum ama arkadan bir lastik patlama sesi geliyor. Lastik patlatan Ermenistanlı sporcu imiş. Biz Oleg’le değişmeye devam ediyoruz. Finişe yaklaştıkça yol kenarındaki seyirci sayısı da artıyor. İran’ın seyircisi enteresan. Belki 50. durumdayız ama coşkuyla alkışlamaya devam ediyorlar. Bu hoş da, bir de çiçek atıyorlar. Neyse ki kasklarımız var. Başımızı öne eğmiş çiçeklerden korunmaya çalışıyoruz. Onlar belki de havayı daha iyi yarmak için böyle gittiğimizi düşünüyorlar. Çarptığım çiçeklerden biri elimi kanatıyor. Ama ciddi bir sorun yok tabii. Finişe Oleg’le yan yana giriyoruz. Arkamızdan gelenler Hakan, Rasool ve Türkmenistan’dan bir kişi imiş. Bizden 1 dakika sonra bitiriyorlar. Kaçtığımız grup ise 2 dakika sonra geliyor.
Sonuçlar açıklandığında öndeki grubun da sonradan dağılmış olduğu anlaşılıyor. Sporcular genelde 5-10 kişilik gruplar halinde, dakikalarca farklarla bitirmişler etabı. Mustafa 8 kişilik bir grubun içinde bitirmiş, 6. olmuş. Bu etapı ilk 3 arasında bitiren Azerbeycan Bölgesi sporcuları Kazemi Ahad ve Maleki Hassan genel klasmanda ilk iki sıraya yerleşmişler. Etap ortalaması 38.65 km/s. Oleg’le benim kaybettiğimiz zaman 38 dakika! Etabın büyük bölümü çok kötü geçmiş olmasına rağmen son on kilometreyi düşünüp biraz avunuyorum. İkinci etap sonu itibarı ile yarışı 9 kişi terk etmiş durumda. Genel klasmanda Mustafa 13. Ahad 50. ben 62. Rasool ve Hakan ise sırasıyla 68 ve 69. sırada. Takım sıralamasında ise 14 takım arasında 11. durumdayız.
Etap 3: Maragea-Mahabad (14.05.2001)
Bugünkü etap yalnızca 115 km ve parkur oldukça düz. Yarınki de benzer. Bu iki gün iyi bir dinlenme olur diye düşünüyorum. Etap kısa olmakla beraber her ihtimale karşı cebime yiyecek birşeyler alıyorum. Mataramı da tamamen dolduruyorum. Her günkü gibi saat 9:00’da start alıyoruz. Startla birlikte ataklar başlıyor. Tüm yarış boyunca çok sert esen rüzgar bugün genellikle sol arkadan geliyor. Bisikletçilerin ileri hareketi ile oluşan bileşke rüzgar ise bu durumda sol önden esiyor. Bileşke rüzgar sol önden eserken öndeki bir bisikletçinin rüzgarından yararlanmak için onun sağ arkasında bulunmak gerekiyor. Yolun en sağından giden bisikletçinin daha da sağında durmak mümkün olmadığı için rüzgara maruz kalınıyor. Öndeki bisikletçinin bu maksatla yolun en kenarından gitmesine Türkçe’de “ters deryer vermek” deniyor (deryer Fransızca’da derrière şeklinde yazılıyor ve arka anlamına geliyor). Etap boyunca atakların ardı arkası kesilmiyor.
Peloton genellikle yolun en sağında ince uzun bir şerit şeklinde ilerliyor. Arka taraflar ise genelde tek sıra halinde. Bazen echelon da oluşuyor ama ani ataklarda bunu organize etmeye vakit olmuyor. Önümüzdeki bisikletçi ile aramızın açılmaması için büyük çaba harcıyoruz. Rüzgarın tam karşıdan alındığı ender durumlarda ters deryer söz konusu olmadığı için biraz dinlenebiliyoruz. Ama o zamanlarda da grupta yer kapma mücadelesi devam ediyor. Bir ara hızımız iyice artmışken vitesimde bir sorun çıkıyor. Bir türlü daha büyük vitese geçiremiyorum. Uzun süre, bir an için bile aşağı bakıp sorunun sebebini anlamaya fırsatım olmuyor. Hepimiz önümüzdeki bisikletçiye çok yakın, yanımızdakilerle ise dirsek dirseğe gidiyoruz. Parmağım arada sırada otomatik olarak vites büyütmeye çalışıyor ama bir sonuç yok. Nihayet bir ara fırsat bulup baktığımda vites büyütemiyor olmamın sebebini anlıyorum. Zaten en büyük vitesteymişim! Kullandığım en büyük vites olan 53×11’de benim için optimum pedal devri olan 90 rpm’de 55 km/s hıza ulaşıyorum. Bu vites bana çok seri geldiğine göre hızımız uzunca bir süre 60 km/s’in altına inmemiş olsa gerek. Bir süre sonra yavaşlıyoruz. Çoğumuz mataralarına uzanıyor. O ana kadar elbette kimse su içmeye fırsat bulamamış. Kilometre saatime bakıyorum. O anki hızımız 47 km/s. Çok geçmeden ataklar yine başlıyor. Arada yine yavaşlıyoruz. Atakların hiçbiri sonuç vermiyor. Finişe toplu halde giriyoruz. Mustafa yaptığı sprint ile 2. oluyor. Etabı kazanan Maleki Hassan da aldığı zaman ödülü sayesinde 8 saniye farkla sarı mayoyu ele geçiriyor. Bu kadar “dinlenmek” yeter, artık cebimizdekileri yiyebilir, suyumuzu içebiliriz!
Bisikletten indikten sonra sağ aşil tandonumda bir acı hissediyorum. Akşam sonuç listeleri dağıtıldığında 115 km’lik etabı 2:30:15’lik süreyle, “faux départ” dahil 45.97 km/s ortalama hız ile tamamlamış olduğumuz, ve benim 26. sırada bitirmiş olduğum anlaşılıyor. İlk 25’e sembolik de olsa para ödülü var. Arkadaşlar niçin sprint atıp daha önde bitirmediğimi soruyorlar. Çok ufak bir para için riske girmeme ve kendimi zorlamama gerek olmadığını söylüyorum. Zaten finiş sırasında önümde kaç kişi olduğunu saymam da mümkün değildi. Ama kabul etmek gerekir ki ödülün sembolik de olsa bir anlamı var.
Resim 1. Takımımız etabın başlamasından az önce toplu halde. Soldan sağa: Organizasyon Komitesi Başkanı, Mehmet, Mustafa, Rasool, Ahad, ben ve Hakan.
Etap 4: Mahabad-Urumiye (15.05.2001)
Bu etap 120 km, ve yine düz. İrtifa 1400m. Yolun önemli bir kısmı Urumiye Gölü kenarından geçiyor. Bu göl çok tuzlu olmasıyla meşhurmuş. Yarış bir önceki etaba çok benzer şekilde koşuluyor. Yolda bazı ufak yokuşlar var. Normalde bunların hiç zorlamaması gerekiyor ama yol boyu çok yüksek efor düzeyiyle gittiğim için bu ufacık yokuşlarda bile gruptan kopmamak için büyük çaba sarfetmem gerekiyor. Tabii tek zorlanan ben değilim. Bir keresinde Hakan yokuşun bitmesine 30m kadar kala bana “gelemiyorum” diye sesleniyor. Ben de “dayan, bitiyor” diyorum. Ama onu bekleyip inişte yardım etmeye kalksam belki ikimiz birden gruba bir daha yetişemeyeceğiz. Bu da takım olarak zaman kaybetmemize neden olacak. Bir başka yokuşun inişinde önümdeki bisikletçi geri kalmaya başlıyor. O sıra sağdan kuvvetli esen rüzgar ve ters deryer nedeniyle yolun sol kenarına yapışmış, gidiyoruz. Ben derhal önümdekinin sağından fırlayıp tüm gücümle ön grubu yakalıyorum. Önümdeki sporcuların rüzgarından az da olsa yararlanabilmek için yolun sol kenarına 10 cm mesafeye kadar yaklaşmak için sola yönleniyorum. Tam bu sırada rüzgardaki ani bir kuvvetlenme nedeniyle sola savruluyorum. Yoldan çıkmamak için bir refleksle sağ yapıyorum ama asfalttan 10-15 cm alçak olan toprak kısma iniyor ve tekrar çıkıyorum. Aslında böyle bir kenardan çıkarken ön tekerleğin kayması riskine karşı mümkün olduğunca dik açı yapmak gerekiyor. Neyse ki tekerlek kaymıyor.
Hız göstergeme bakıyorum, 89,3 km/s gösteriyor! Bu hızda düşüp, sağ kalma ihtimali çok düşük! Finişe 10 km kala grupta Mustafa’nın arkasında yer tutmayı başarıyorum. Mustafa dünkü gibi iyi bir derece yaparsa çok zor olmakla beraber onun arkasında benim de şansım olabilir. Uzun bir süre bu şekilde gidiyoruz. Ancak finişten önceki son virajda yanımdaki bisikletçi ile refüj arasına sıkışmamak için hız kesmek zorunda kalıyorum ve pozisyonumu kaybediyorum. Son düzlük oldukça geniş. En az dört şerit kadar var. Ben yolun sağ tarafına yakınım. Sol taraftan bir gürültü geliyor. Göz ucuyla baktığımda bir bisikleti havada uçarken görüyorum. Önümde de bir çatırtılar oluyor ama düşen yok. Önümde dünkü gibi 25 civarında sporcu varken bu kez sprint yapıyorum. Finişten sonra Mustafa’yla konuştuğumuzda önünde bir çarpışma olduğu ve bu nedenle hız kesmek zorunda kaldığını söylüyor. Mustafa 15. ben 19. olmuşuz. Ahad da bizimle beraber ana grupta bitirmiş. Rasool ve Hakan 7,5 dakika sonra gelen 5 kişilik bir grupla bitirmişler etabı. Önden kaçan 5 kişilik bir grup etabı bizim 1 dakika 2 saniye önümüzde, 2:33:6’da bitirmiş. Etap ortalaması 47.08 km/s.
Bisikletten indikten sonra sağ aşil tandonumdaki acının arttığını hissediyorum. Duştan sonra yemeğe inerken acı iyice artıyor. Artık topallayarak yürüyorum. Mehmet’le yarış doktoruna gidiyoruz. Tandona bir ilaç sürüyor, oldukça pahalı, İngiliz malı bir ilaç olduğunu söylüyor ama yüzünde çok ümitsiz bir ifade var.
Yarış boyunca hep konakladığımız yörenin en iyi otelleri ayrılmış bize. Ancak bazı yerlerde en iyi oteller bile oldukça kötü olabiliyor. Bazısında tuvaletler umumi bile olabiliyor. Bugünkü öyle değil. Göle bakan, yeni ve çok güzel bir apart otel.
Her günkü gibi akşama doğru bisikletle biraz dolaşıyoruz. Bu kez aşil tandonuma yüklenmemeye çok dikkat ediyorum.
Etap 5: Urumiye-Sharafkhaneh (16.05.2001)
Sabah kalktığımda bacaklarımda hafif bir yanma var, ama yarış saatine kadar düzeleceğini biliyorum. Aşil tandonumda sızlama devam ediyor, hafif de şişlik var. Bu etapta organizasyon komitesinin 1. kategori kabul ettiği bir yokuş var. Yokuş 1400 m’den başlayıp 2000m’ye çıkıyor. Etap 1350 m irtifada bitiyor. Mesafe 165 km.
Resim 2. Start veriliyor. Bana en sol yanda yer gösterilmiş olduğu için seyircilerle diğer bisikletçiler arasında sıkışmamak için biraz erken çıkmışım, en öndeyim.
Start’tan önce iyi ısınmaya, özellikle de aşil tandonumu iyice ısıtmaya dikkat ediyorum. Yokuşu Mustafa, Ahad ve ben ön grupta tamamlıyoruz. Ama yokuşun bitmesi yarışı pek kolaylaştırmıyor. Sol önden esen sert rüzgar nedeniyle ataklar yine etkili oluyor. Bir ara önümdeki kişi gruptan kopmaya başlıyor. Ben de iyice yorulmuş olduğum için grubu yakalama işini arkamdakilere bırakıyorum. Onlardan da çabuk bir cevap gelmeyince ara açılıyor. Değişerek grubu yakalamaya çalışıyoruz. Dakikalarca takip ettikten sonra mesafe uzamaya başlıyor. Artık yakalamamız ancak grubun yavaşlamasına bağlı ki bu da pek muhtemel değil. Acıkmaya başlıyorum. Bir karışıklık yüzünden sabah kahvaltısını takviye etmek için akşamdan yiyecek alınmamıştı. Otellerde verilen kahvaltılıklar da bisiklet yarışı koşacak sporcuların dişinin kovuğunu bile doldurmuyor. Cebimdekilerle idare etmeye çalışıyorum. Yorgunluk, 2000 m irtifa ve açlık nedeniyle epeyce zorlanıyorum. Nefesim daralıyor. Grubumuz 9 kişi ve Ahad da aramızda. Yola değişerek devam ediyoruz.
Arada atak yapanlar çıkıyor. Bu tamamen saçmalık. Tek başına gitmeye çalışmanın hiçbir anlamı yok. Ön grubu tek başına yakalayabilmek veya etabın geri kalanını tek başına iyi bir tempoda tamamlayabilmek için olağanüstü güçlü olmak gerek. O güçteki birinin de zaten bizim aramızda olması muhtemel değil. Nitekim atak yapanlar arayı en fazla 10-15 m açtıktan sonra yakalanıyorlar. Boşuna hem kendilerini hem de bizi yoruyorlar. Ayrıca grubun işbirliği yapma isteğini de kırıyorlar. Öne geçen gayretle çekmiyor grubu. Ortalama hızımız düşüyor. Etap bu şekilde bitiyor. Mustafa 4:12:4’lük dereceyle ön grupta bitirmiş, 8. olmuş. Ahad ve ben ön grubun 9,5 dakika gerisinde, Rasool bizim 12 dakika arkamızdaki bir grupla bitirmiş. Etap ortalaması 39.3 km/s. Hakan ise yarışı terk etmiş. Aslında Hakan oldukça iyi bir sporcu. Ama Kocaeli depreminde evleri hasar görünce tüm düzeni bozulmuş. Yeterince antrenmanlı değilmiş.
Günlerdir nefes nefese saatlerce yarış koşuyorum. Bazen etap sırasında bazen de sonrasında nasıl olup da hala yaşadığıma şaşırıyorum. Spor fizyolojisi teorilerine göre ancak kısa mesafe yarışlarında sürdürülebilecek efor düzeylerini saatlerce sürdürüyorum. Başka bir spor branşında, örneğin atletizmde rakiplerin rüzgarından faydalanmak bisikletteki kadar önemli olmadığı için her sporcu yarışı kendi için uygun tempoda koşabilir. Ama bisiklette rakipleriniz sizden güçlü olduğunda bile ataklarına cevap vermeniz gerekiyor, aksi halde büyük kayba uğruyorsunuz. Örneğin bu etapta önümdeki sporcu ana gruptan koptuğunda 5-6 saniyelik bir sprint atmış olsaydım belki de yarışı 9,5 dakika daha iyi bir zamanla ön grupta bitirecektim. Bu nedenle yol yarışları sırasında ne kadar yorulsanız da gerektiğinde gücünüzün sonuna kadar kendinizi zorluyorsunuz.
Etap 6: Sharafkhaneh-Jolfa (17.05.2001)
Bugünkü etap 180 km olarak planlanmıştı. Ancak Azerbeycan sınırı boyunca sürecek son 25 km bazı yetkililerce sakıncalı bulunduğu için son anda yapılan bir değişiklikle 155 km’ye indiriliyor. Zaten aşil tandonumun daha beter sakatlanmasından endişe ettiğim için bu değişikliğe memnun oluyorum. Etapta 2. kategori bir yokuş var. Yokuşun bitiminde hemen iniş başlıyor. Önceki yıllarda bu etap büyük çoğunlukla toplu halde bitirilmiş. Bu kez de öyle olmasını umuyoruz.
İlk günlerdekinden farklı olarak, start noktasındaki gergin bekleyiş artık yok. Her sabah traş olmak, kahvaltı etmek gibi yarış koşmak da rutin bir hal almış durumda. Startı beklerken sohbet ediyoruz, yarıştan sonra nereleri gezeceğimizi konuşuyoruz, bazıları esniyor… Etap başıyor, yokuşa gelene kadar bazı ataklar oluyor ama grup dağılmıyor. Yokuşta ise grup başlıca iki kısma ayrılıyor. Ahad ve ben arkadaki gruptayız. Yokuşun tepesine doğru ön lastiğime bir naylon yapışıyor. Elimle çıkarmaya çalışıyorum ama olmuyor. Bütün etabı o şekilde tamamlayabilirim ama kendimi fena hissetmiyorum. Bir an durup grubu tekrar yakalamakta zorluk çekmeyeceğimi düşünüyorum.
Sağda durup lastiğimi naylondan kurtarıyorum. Benim durduğumu gören Ahad da beni bekliyor. Sonra ben önde, o arkamda kısa sürede grubu yakalıyoruz. Onun yardımına gerek kalmıyor. Yokuşun inişinde grubumuz öndekine yaklaşıyor. Çok geçmeden de onları yakalıyoruz. Etap bu şekilde bitiyor. Süre 3:54:1, ortalama hızımız 39,77 km/s. Bazı sporcular artık iyice yorulmuş durumda. Rasool da onlardan biri. İlk etaplardaki performansını gösteremiyor. Bizim 26,5 dakika arkamızdaki 5 kişilik bir grupla bitiriyor yarışı. Takım zamanımız açısından hiç bir sakıncası yok bu durumun. Takım zamanı her etapta takımın ilk üç sporcusuna göre hesaplanıyor.
Çok etaplı yarışlarda her gün ayrı yerde konaklandığı için her sabah çantalarımızı toplayıp ilgili araca teslim ediyoruz. Bu tür yarışların tek sevmediğim yanı bu. Bu yarışta rutin hale gelen bir konu daha var: Yemekler. İran’ın çok güzel ve misafirlere öncelikle ikram edilen bir çorbası, etli veya tavuklu pilavı ve salatası var. Bunların hepsi gerçekten çok güzel. Ancak, gittiğimiz her yerde bizi en iyi şekilde ağırlamak arzusuyla hep bu yemekleri veriyorlar. Günde iki öğün aynı yemeği yemekten de bıkmaya başladık artık.
Akşama doğru İran-Azerbeycan sınırını oluşturan Aras Nehri kıyısında arabayla geziyoruz. Karşı kıyıda Sovyetler Birliği döneminden kalma askeri tesisler göze çarpıyor. Yüksek bir tepeye inşa edilmiş tarihi bir manastırı geziyoruz. Etraf yemyeşil. Otele döndüğümüzde aşil tandonumda bir değişiklik yok. İyiye gitmesi zaten beklenmez, kötüye de gitmemiş durumda. Yarışın bitmesine yalnızca bir gün kalmış olmasına rağmen, aşil tandonumdaki sakatlık nedeniyle, yarışı tamamlayabileceğimden hala emin değilim.
Etap 7 ve 8: Jolfa-Marand, Marand-Tebriz (18.05.2001)
Bugün iki yarım etap koşuyoruz. Öğleden önceki parkur 75 km ve son 6 km’si dik olmak üzere büyük kısmı yokuş. Starttan itibaren yokuş başlayacağı için önceden iyice ısınıyoruz. Etap kısa ve genelde yokuş yukarı olduğu için matara almamayı düşünüyorum. Mehmet, “bakarsın gerekir” diye ısrar ediyor. Ben de yarısı dolu bir matara alıyorum. Yarış beklendiği gibi çok hızlı başlıyor. Daha etabın başlarında dik bir kısımda grup parçalanıyor. Mustafa 30 kişilik ön grupta favorilerle birlikte, Ahad ve ben yaklaşık 15 kişilik bir grupta onların arkasındayız. Eğimin azaldığı kesimlerde echelon oluşturuyor ve iyi bir tempoda gidiyoruz. Yine de ön gruba yetişemiyoruz. Yokuşun tekrar dikleştiği bir kısımda ileride sarı mayosu ile Maleki Hassan’ı görüyoruz.
Bu etaba kadar çok büyük gayret göstererek genel klasman liderliğini elinde tutan Hassan ani bir yorgunluk neticesinde ön gruptan kopmuş. Yavaş yavaş onu yakalıyoruz. Bizim gruba katılıyor. Bir süre beraber gittikten sonra bizimle de duramıyor ve geri kalıyor. Ahad bir ara benden su istiyor. Mataramı ona veriyorum ve onda kalmasını söylüyorum. Son 6 km’ye geldiğimizde gruptaki işbirliği sona eriyor ve herkes yokuşun dik kısmını tüm gücüyle çıkmaya başlıyor. Ben önceki günlere göre biraz daha iyiyim. Finişe kısa bir mesafe kala Ahad bana “gelemiyorum” diye sesleniyor ve sonra söylediğinin anlamsız olduğunu kendi de fark ederek “sen git” diye ekliyor. Onu bekleyecek olursam boşuna zaman kaybetmiş olacağız, etap zaten yokuşun tepesinde bitiyor.
Sonuçlar açıklandığında sarı mayoyu Asya Oyunları ikincisi Kazemi Ahad’ın ele geçirdiğini öğreniyoruz. Etabı 2:0:48’lik derecesiyle 37.25 km/s ortalama hızla bitirmiş. Mustafa onun 1 dakika, ben 5,5 dakika, Ahad 6 dakika arkasında bitirmişiz, sırasıyla 9. 36. ve 41. olmuşuz. Rasool ise bizden yaklaşık 18 dakika sonra gelen 5 kişilik bir grupla bitirmiş. En son gelen 4 kişilik bir grup etap birincisinin 35 dakika gerisinde kalmış. Bir yarım etapta bu kadar büyük farkların oluşması bazı sporcuların artık tükenme derecesinde yorulmuş olduklarını gösteriyor. Etap başındaki yarış lideri Hassan da buna bir örnek. O da 15 dakika kaybetmiş ve genel klasmanda 16. sıraya düşmüş.
Burada öğlen yemeğimizi yemek ve dinlenmek için konakladığımız yer eski İran Şahının saraylarından birinden otele çevrilmiş ve oldukça lüks bir mekan. Duşumuzu alıp, yemeğimizi yedikten sonra biraz uzanıp dinleniyoruz.
İkinci yarım etap için tekrar start noktasında toplanıyoruz. Bu etap sabahkinin tersine genelde yokuş aşağı ve genel klasman sonucunu değiştirecek bir gelişme olması beklenmiyor. Artık tüm sporcular da sıralamayı kabullenmiş, etaba formalite gözüyle bakılıyor. Yarış genelde gezinti şeklinde geçiyor. Parkurun birkaç kilometrelik bölümünde yol biraz bozuk ama tehlike teşkil edecek kadar değil. Tur boyunca geçtiğimiz yollar gayet kaliteli, konakladığımız küçük yerleşim birimlerinde bile yollar gayet iyi asfaltlanmış ve oldukça geniş. Etabın önemli bir kısmında yaklaşık 20 kadar sporcu önde çift sıra halinde değişerek ilerliyoruz. Grubun geri kalan kısmı bizi takip ediyor. Etabın 50. km’sindeki ara sprint’te ataklar oluyor, sprinterler istedikleri puanları alıyorlar, sonra hız tekrar gezinti temposuna düşüyor. Finişe 10 km kala ataklar yine başlıyor ama etap topluca bitiriliyor. Mustafa 3. oluyor. Morali çok bozulan Hassan ise start almayarak yarışı terk etmiş. Etabın ortalama hızı 32.27 km/s.
Yarışın bitiminde yanımıza tandemli (çift kişilik bisiklet) bir İngiliz turist çift geliyor. Meğer birkaç hafta önce İstanbul’da Mehmet’le tanışmışlar. Mehmet bisikletlerindeki bir arızayı gidermiş. Bizim bu yarışa katılacağımızı öğrenmişler. Yolları Tebriz’e düşünce finişi seyretme imkanı bulmuşlar. Hızımızdan etkilendiklerini söyleyip, “Son virajda peşinizden gelen arabalardaki şoförler yana yatıyorlardı” diyorlar. Bisikletlerinde bir arıza daha çıkmış. Mehmet Tebriz’de biraz aradıktan sonra gerekli parçayı buluyor ve sorunları çözülüyor.
Genel klasmanda İstanbulspor olarak 14 takım arasından 10. oluyoruz. Ferdi klasmanda 80 kişinin başlayıp 63 kişinin bitirdiği yarışta Mustafa 11. Ahad 41. ben 48. ve Rasool 62. oluyoruz. Toplam mesafe 1088 km, ortalama hız 40.04 km/s.